RICHARD N. BOLLES Paraşüt İş Arayanlar ve Kariyerini Değiştirmek İsteyenler İçin Pratik Bir Rehber

  • January 1, 1

1 Zor Zamanlarda Bile İş Bulmak:Reddedilme Şoku Bazılarımız şu anda en kötü zamanlardan geçiyoruz. Evlerimize haciz geliyor veya değeri ciddi derecede düşüyor. Benzin fiyatı ölümcül seviyelerde. Gıda fiyatları uçuyor. İşletmeler iflas ediyor. Şirketler iş gücünü ciddi derecede azaltıyor. Milyonlarca insan işsiz kalıyor. Ama biz ve bizim gibiler, işten atıldığımızda ya da ailemizi geçindirmekte zorlandığımızda daha iyi bir maaşa çalışabileceğimiz işler arıyoruz. İşte bu, tam da iş piyasasının ve iş arama sürecinin doğasına dahil olduğumuz andır. Tom Jackson, doğru bir şekilde iş aramanın uzun bir reddedilme süreci olduğunu söylemişti. Ardı ardına girdiğimiz mülakatlarda bazılarımız işverenlerden şunları işitir: HAYIR HAYIR HAYIR HAYIR HAYIR HAYIR Ancak, o son EVET’e varmadan—veya şanslıysak iki EVET yanıtı alıp tercih yapma şansına ulaşmadan—önce, iş aramak sadece uzun bir reddedilme sürecinden ibarettir. Ve buna öylesine hazırlıksız yakalanırız ki, bir tür reddedilme şoku yaşarız. Bu durumda bazı sorularımızın olması çok normal. İş aramak için, bir bilgisayara ve internet erişimine ihtiyacım var mı? Bu şart değil ve iş aramak için internet dışında da kaynaklar var elbette. Örneğin, bilgisayarın olmadığı için işverenlerin internete verdikleri “iş ilanlarına” erişemiyorsan, gazetelerdeki “eleman aranıyor” ilanlarına bakabilirsin, özellikle pazar günkü gazetelere. İçinde yaşadığımız bilgisayar çağında, Indeed gibi bir arama motoruna aradığım işi ve tercih ettiğim coğrafi alanı girdiğimin ertesi sabahı veya en fazla birkaç gün içinde buna denk düşen bir şeylerin bulunduğunu gördüm. “Denk düşme” derken, tecrübelerim ve becerilerim ile eleman arayan bir işverenin beklediği özellikler arasındaki uyumu kastediyorum. Evet, kesinlikle haklısın. Günümüzde işler böyle yürüyor. İş arayan binlerce insan interneti başarılı bir biçimde kullanarak özelliklerine/coğrafi konumlarına uygun işler buluyor. Peki neden? Doğrusunu söylemek gerekirse bu aramalarda mesleki unvanlar kullanılıyor; bu da internette büyük bir sorun teşkil ediyor. Yani, “idari asistan”, “grafiker”, “mimar” “garson”, “tamirci” ya da “satış elemanı” gibi basit bir unvana denk düşen işler arıyorsan bir sorun yok, çünkü bunlardan herhangi birini kapsayan bir yığın iş var.

Fakat farklı işverenlerin farklı adlandırdığı bir iş arıyor olabilirsin ve bu bambaşka bir meseledir. Bu işe verdikleri isim konusunda yanlış tahminde bulunursan, sen ve işvenler, geceleyin internet okyanusunda birbirini teğet geçen iki gemiden farksız olursunuz. Uygun işler olmasına rağmen inançlı ve azimli bilgisayarının ertesi sabah “sonuç bulunamadı” demesi işten bile değil. Oysa sorun sadece işverenlerin kullandığı adlandırmayı ıskalamandan kaynaklanıyor! Son olarak şunu da eklemek gerek: İnternette iş ararken belli arama programlarının bulduğu sonuçlar arasından bir seçim yapıyoruz. Muhtemelen bu arama motorları işgücünde yer alan yaklaşık 20.000 meslek unvanı arasında zaman kaybetmemek ve yavaşlamamak için iki düzine civarında meslekten oluşan bir ana liste üzerinden işliyor. Dolayısıyla internet aramaları mesleki unvanlar için sorunlu yerler olabilir. Ama elbette internet üzerinden iş aramak sonuç verecektir. Hem de gayet güzel bir biçimde. Indeed, Google ya da Metacrawler gibi genel arama motorlarına, aradığın şeyi ifade eden herhangi bir şeyi veya her şeyi sormakta fayda var. Ancak önceden şunu bilmen lazım: bunun senin için işe yarayacak bir yöntem olacağına güvenme. Sonuçta bu, büyük, kocaman bir oyun. Peki, iş aramam beklediğimden çok daha uzun sürerse ilk yapmam gereken şey nedir? Uyu. Uykunu al. Hayır, şaka yapmıyorum. Genel olarak iş aramanın maraton koşusuna benzer bir dayanıklılık meselesi olduğunu düşünerek hareket etmende fayda var. Özellikle bu süreç on dokuz haftayı veya daha uzun bir süreyi kapsayacaksa. Bu dayanıklılık yarışında “koşuya” başlamadan önce antrenman yapman gerekir. Tecrübeler, “uykusuzluk çekmemen” gerektiğini söylüyor. Bunun ne anlama geldiğini biliyor olmalısın. Muhtemelen bugüne kadar hayatta kalmak için saatler boyu delice çalıştın, bedenin ve beynin iflasın eşiğine vardı ve sen bunu fark etmedin bile. Uyumakla kaybedecek vaktim yok mu diyorsun? Hayır, var. Muhtemelen önünde on dokuz hafta var. Bir rahatla şöyle. Bu işe sakin bir kafayla başla. Uyku açığını kapat. Çalış. Beklenmedik bir anda işini kaybettiğinde, ana rahmindeki gibi kıvrılıp sıcak yatağının kozasından çıkmama eğiliminde olursun. Ancak iş aramak için oradan çıkmak zorundasın. Her gün uygulayacağın bir yürüyüş programı başlat, sadece aşağıya, başlangıçta ana caddeye kadar yürüyüp geri dönsen bile yeterlidir. Yürüdükçe açıldığını, mesafeyi biraz daha uzatmak istediğini fark edeceksin. Su. Madem bir karar verdin, işsiz kaldığın sürece beslenmene de dikkat etsen iyi olur. Yemek yiyerek iyi hissetmeye çalışmak gerçekten baştan çıkarıcıdır, ama 5-10 kilo alman mülakat esnasında işini zorlaştıracak çünkü daha güzel görünmeyeceksin. Bu apaçık ortada. Su ihtiyacın da öyle. Kahve, çay veya cola gibi “sıvıları” değil, bizzat suyu kastediyorum. Susuz kaldığında bedeninin başına gelenleri çoğu zaman fark etmezsin bile. İnan, bitkin ve hasta bir halde iş aramak istemezsin. On dokuz haft alık arayış benim açımdan kötü bir haber. Şu anda mali açıdan sallantıdayım. İş ararken masrafl arımı karşılamak için nerelerden yardım almaya çalışabilirim? İşsizlik maaşı. Muhtemelen bunları biliyorsundur, ancak hatırlatmakta ve detaylarından söz etmekte fayda var: İşsizlik ödeneğine hak kazananlar, bu ödenekten faydalanmak için işten ayrılma belgesiyle birlikte hizmet akdinin feshedildiği tarihi izleyen günden itibaren 30 gün içinde gerekli yerlere başvurmalıdır. Her ülkenin işsizlik maaşını verme koşulları farklıdır. Başvuru koşullarını öğrenmek için bilgisayarının başına geç ve arama motoruna internet tarayıcısına şu cümleyi yaz: İşsizlik Başvurusu Nasıl Yapılır? Elbette, kimi girişimci ruhlar, bir ücret karşılığında işsizlik sigortasına başvurman için yardım sözü verdikleri web sayfaları kurmuş. Yanına oturup başvuru formunu doldurmana yardım eden birini yollayacaklarını sanıyorsan yanılıyorsun. Maalesef sundukları “yardım” bir kitapçıktan ibaret ve bunun için para istiyorlar. Kişisel bilgilerini de, yardımlarını senin özel ihtiyaçlarına uygun bir biçimde sunmak adı altında ele geçiriyorlar! Bundan sonra yaptıkları tek şey, sana—tek başına—nasıl başvuruda bulunacağını anlatan bu kitapçığı yollamak veya indirmene izin vermek oluyor. Lütfen bunu yapma! Sadece internet tarayıcını kullanarak aynı bilgilere ulaşabilirsin, daha da güzeli bu tamamen ücretsizdir.

Tüm bunlar beni içinde bulunduğum mali krizden kurtarmıyor. Faturalarımı ödeyemiyorum. Boğulduğumu hissediyorum. Ne yapabilirim? Önünde birkaç seçenek var: a. Geçici bir iş bul: Nefret ettiğin ama para kazanacağın bir iş. b. Mali açıdan tavsiyeler al: Elindeki kaynakları idare etmeyi öğren. c. Ailenin evine geçici olarak geri dön: Eğer seni kabul ederlerse.

Son şıktan başlayalım. Aile evine geri dönmek, üniversiteyi bitirip iş bulamayanların yaygın olarak başvurduğu bir stratejiydi. Ancak, kötü zamanlarda bu daha da yaygınlaşıyor ve otuzlu, kırklı veya ellili yaşlarında olanlar bile bunu yapıyor. Ailenle geçinemiyorsan ve genç yaşlarda kendi evinde yaşamak için mücadele verdiysen, bu fikri bir kenara bırakabilirsin. Küçük düşeceğini düşünüyorsan mali sorunlarını çözmek için başka yollara başvurmaya çalış. Ancak ailenle ilişkin iyiyse, eve geçici bir süreliğine geri dönmen can simidin olacaktır. Kira ve yemek giderlerini makul ölçülerde kısar ve kendi ayaklarının üzerinde durabildiğin vakte kadar para biriktirebilirsin. Ancak bana soracak olursan, ailenin kapısının önüne dikilip seni içeri almaları için yalvarma. Bunun yerine, önce onlara hayatında olup bitenleri anlat veya yaz ve bir tavsiye iste. Kendi ayaklarının üzerinde durana kadar evlerinde sana bir oda vermeyi teklif ederlerse bu nazik teklifi kabul et. Eve gir ve her konuda onlara yardımcı ol. Sadece “içeri dalıp” tüm gün yan gelip yatma. Eve geri dönmek, gereğinden uzun sürmediği sürece insanı kurtarabilecek bir deneyim olabilir. Ailelerimiz, gidecek başka bir yerimiz olmadığında gücümüzü toplayacağımız bir sığınak sunarlar. Meteliksiz kaldığında başvuracağın diğer bir strateji, mali konularda tavsiyeler almaktır. Bunun için etrafına bir bakın. Mali konularda süper olduğunu düşünen, ancak aslen ne söylediğini bilmeyen insanlardan kötü tavsiyeler almak işten bile değildir. Senin iyi tavsiyelere ihtiyacın var. Etrafta sor soruştur; faturalarını ufak ufak ama istikrarlı bir biçimde nasıl ödeyebileceğini ve sana harcayabileceğin azıcık parayı nasıl daha da idareli kullanabileceğini anlatabilecek, işini bilen birilerini bul. Son strateji şu: Soluk alman için “ara” bir iş. Bu herhangi bir iştir, tekrar ediyorum sana para kazandıracak herhangi bir iş. Bu işten nefret edip etmemenin bir önemi yok, hatta nefret edersen daha da iyi olur. Bu şekilde orada uzun süreliğine kalmazsın. Ama bu ara iş, sevdiğin ve daha fazla kazanabileceğin bir iş ararken ayakta kalmanı sağlayacak. Son çalıştığın iş ile ileride çalışacağın iş arasındaki boşluğu doldurabilecek bir şeyler bakın.

2 Zor Zamanlarda Bile İş Bulmak: Yeter ki Düşün Kendi işkolumda yıllar boyu çalıştım, ancak işten çıkarıldım, iş aramaya başladım. Belki de ülkenin herhangi bir yerinde eleman arayan birçok şirket var. Ancak kendi alanımda, benim gibi bir arka plana ve tecrübeye sahip birini, bulunduğum bölgede arayan bir işyeri bulamıyorum. Ne yapacağım? Her şeyden önce bunun ne kadar üzücü olduğunu bilirim. Aynısı benim başıma da geldi. Yıllar yılı size değer veren piyasa, birdenbire size çöpe atılabilir bir kola kutusu muamelesi yapıyor. Sistem kendini onarabilseydi ne güzel olurdu—keşke, sarf ettiğiniz onca yılın hakkını verecek ve kendinizi değerli hissetmenizi sağlayacak bir yol bulsaydı. Sistemin parçaları olan hükümet, sektör ve eğitim kuruluşlarının bunu başaracaklarına inanmıyorum. Göz kamaştırıcı vaatlerine rağmen “sistem”, asla yok olup giden işleri yeniden yaratacak programlar geliştirmeyecek. Acı ama gerçek. Kimse gelip sizi kurtarmayacak. Yine de bir çözüm var: Kendi kendinizi nasıl kurtaracağınızı öğrenmek. Peki, işe nereden başlayacağım. İmalat alanında çalışıyordum. Bu işler kaybolup gitti, en azından yaşadığım bölgede. Kendimi kurtarmak için ne yapabilirim? Bu kaygılar beynini kemiriyor. Hangi işlerin bugüne dek yaptığın şeylerle ilgili olduğunu düşünerek fikir yürütmeye başlamalısın. Biraz da şöyle sorular üzerinde dur:

  1. Son olarak çalıştığın işte ne gibi teçhizatlar ve aletler kullandın veya hangi destekleyici hizmetlerden faydalandın? Bu aletleri veya malzemeleri tedarik edenler ya da üretenler bunların kullanıldığı başka yerlerden haberdar mıdır? Örneğin, dijital fotoğraf alanında çalıştıysan fotoğraf kâğıdı veya dijital alet tedarikçileri, müşterilerinin yerlerini sana söylerler mi?
  2. Son çalıştığın işte ne tür makineleri ve teknolojileri kullanmayı öğrendin ve hangilerini kullanma konusunda kendini geliştirdin? Başka ne tür işyerleri bu tarz makineleri veya teknolojileri kullanıyor? Bunlardan herhangi biri seni işe almak ister mi?
  3. Son çalıştığın yerde hangi şirketlere, kuruluşlara veya müşterilere iş yaptın? Bunlardan herhangi biri, senin yeteneklerine ve deneyimlerine sahip olan birini işe alacak durumda mıdır?
  4. Çalıştığın işyerinin projeleriyle hangi belediyeler veya hizmet veren kuruluşlar ilgileniyordu ya da hangileri bu projelerin bir parçasıydı? Bunlardan herhangi biri seni işe almak ister mi?
  5. Son çalıştığın işyerinde edindiğin hünerlerin ve sorun çözme becerin kimlerin işine yarar?
  6. Son işyerin, hangi kısa vadeli işler sağlayan aracı veya taşeron firmalarla çalıştı? Bunlardan herhangi biri seni işe almak ister mi? Peki, düşündüklerimden bir yere varamazsam ne yapmalıyım? Yıllar boyu boş zamanlarında ilgilendiğin hobilere bir bak. Belki de bunlar için epey vakit harcamış ve bir uzman olup çıkmışsındır. O halde düşün: Bu hobilerle alakalı arayabileceğin herhangi bir iş var mı? Hobinle ilgili kelimeleri arama motoruna gir. Ne tür hobiler, bilgiler ve deneyimler bana bir iş kapısı açabilir? O kadar çok ki; örnek vermem gerekirse: antika eşyalarla, ahşap işleriyle, bisikletle uğraşmak, kuş beslemek, kitap okumak, kampçılık, arabayla uğraşmak, koleksiyonculuk, bilgisayarla uğraşmak, yemek yapmak, dans etmek, elektronik eşyalarla uğraşmak, egzersiz yapmak, tenis oynamak, bitkilerle ilgilenmek, bahçe işleriyle uğraşmak, atlardan anlamak, dövüş sporlarıyla ilgilenmek, matematikle ilgilenmek, maket yapmak, motosikletlerle ilgilenmek, deniz bilimiyle ilgilenmek, evcil hayvanlarla uğraşmak, fotoğraf çekmek, çizim yapmak, kayak, rafting, dikiş bilmek, gönüllü işlerle uğraşmak. Hobilerle de bir yere varamazsak, sıradakini tahmin edebiliyorum. Hayatta tutkuyla sarıldığımız şeyi bulmamızı önereceksiniz. Ancak bunun ne olduğunu tespit etmek benim için hep zor olmuştur. Hatta böyle bir tutkumun olup olmadığını bile bilmiyorum. Bu durumda kendime ne tür sorular sormalıyım? “Tutku” meselesi her daim zor bir sorudur ve cevabı da öyle kolay kolay bulunmaz. Ancak bu işin kimi püf noktaları var. Eline kâğıt-kalem al veya bilgisayarın başına geç ve şu sorulara verdiğin tepkileri not al: Hayatta ne istiyorum? Bu hayata ne gibi bir katkıda bulunmak istiyorum? Öldüğümde bu dünyaya verdiğim armağanın nasıl bir şey olmasını isterim? Bu dünyada sevmediğim, en çok canımı sıkan, en nefret ettiğim şeyler neler? Elimden gelseydi düzeltmek, onarmak veya ortadan kaldırmak isteyeceğim şeyler neler olurdu? Etrafımdaki insanların, ülkemin veya dünyanın en çok ihtiyaç duyduğu ürünün veya hizmetin hangisi olduğunu düşünüyorum? Dünyada her şeyden çok yapmak istediğim şey nedir? Bana en çok enerji veren şey nedir? Ve bunun tam tersine, beni en çok hangi işler tüketiyor? Beni en heyecanlandıran şey ne olurdu? Bilge bir insan olan David Maister’in de dediği gibi: “Bir şey seni heyecanlandırırsa o işi iyi yaparsın, heyecanlandırmadığında iyi yapamazsın.” Tüm bunları düşüneceğim, ama parlak fikirler üretemezsem ne olacak? Sonra ne yapacağım? Her şeyden önce geriye dönüp bir bak ve daha fazla düşün. Uzun uzun düşün. İş arayan insanların birçoğunun düşünme denen eylemi bir hız yarışı gibi algılamaları ne garip. “Tamam. Buna on dakika ayıracağım. Oldu, şimdi işim bitmiştir” diyorlar adeta. Oysa düşünmek zaman gerektirir. Buna daha fazla zaman ayırmalısın. Saatlerini. Günlerini. Hatta gerekirse haftalarını.

Beyin paslanıyor. Bu aralar internette beynin kıvrımlarını çoğaltıp zihin açma yöntemlerine dair bir sürü şey bulunabilir. Nihayetinde iş aramak bir zihin oyunudur. Yani zihnini çalıştırmaya vakit ayıranlar bu işten oldukça kazançlı çıkabilir. Her şeyden önce, işverenlerin ne arıyor olabileceğini etraflıca düşündüğün için bu işten kazançlı çıkacaksın. İşverenler şu özelliklerinden birini veya tümünü arar: İşverenler, yeteneğe bakarlar—bunlar aktarılabilen becerilerdir ve genelde eyleme dökülürler. Deneyime bakarlar—böylece, işin “hızına uyum sağlaman” için sana bir sürü zaman ayırmaları gerekmez. Kendi kendini idare edebilme kabiliyetine bakarlar—işe zamanında mı yoksa erkenden mi gelirsin; işyeri kapanana kadar mı kalırsın yoksa gerektiğinde işyeri kapandıktan sonra bile orada kalır mısın; sadece işe “ayak uydurmaya” mı çalışırsın yoksa bunun ötesine mi geçersin? İstikrara bakarlar—bir sorun veya bir görev halledilene kadar üzerinde durur musun? İnsan ilişkilerindeki becerilerine bakarlar—iş arkadaşlarınla iyi anlaşır mısın; müşterilere karşı özenli ve tutarlı mısın? Sorumluluk duyguna bakarlar—her başarılı çalışan hata yapar, ancak yönetilebilir risklerden kaynaklanan, Dan Pink adlı yazarın “mükemmel hata” dediği türden hatalar mı yapıyorsun, yoksa daha ziyade ihmalden ve aptallıktan kaynaklanan yanlışlara mı düşüyorsun? Söz konusu hata sana ait olduğunda bunu kolaylıkla üstlenebiliyor musun? Sorumlu olmak, aynı zamanda sorumluluğun ne zaman ve nasıl devredileceğini bilmek anlamına da gelir. Nihayetinde işverenler de hata yapmaktan kaçınmak ister, özellikle de işe alımlarda. Süreklilik onlar için önemlidir. İyiysen, kalmanı isterler. Kendi kuruluşlarında, bir “sandalye kapmaca” oyununun sahnelenmesini önlemek isterler. Birini işe almak ve işe giriş-çıkışlar, işveren açısından ciddi bir maliyettir. Zaman maliyeti de cabası. Onları bu işyerinde kalacağına ikna etmenin en iyi yolu, mülakat esnasında, söz konusu işe henüz başvurmadan önce, bu kuruluşu araştırdığını göstermektir. Birçok çalışanın işten ayrılma sebebi, söz konusu kuruluşu işe girdikten sonra araştırmış olmalarıdır. İş araştırmakla ilgili zihin egzersizine şu soruyu da dahil etmeliyim: Bir işveren neye göre ücret verir? Evet. Bu önceden düşünülmesi gereken bir konu. Bunun bir cevabı şudur: Becerilerine göre ücret verir. İşverenlerin, karşılığında sana ücret verecekleri üç tür beceriye sahipsin ve bunlar tıpkı dilin üç bileşeni gibidir. İsimler, sahip olduğun özel bilgileri tarif eder. İşveren, sana öğretilen veya deneyimleyerek öğrendiğin, beyninde yüklü bulunan bilgiler için sana ücret verir. Bu bilgiler, kimi alanlar, temel konu başlıkları ve süreçlerle ilgili olabildiği gibi, “know-how” da olabilir. Bir bilgisayarın nasıl tamir edileceğine, matematiksel hesapların nasıl yapıldığına, diplomatik müzakerelerin nasıl yürütüldüğüne, bir arabanın sıfırdan nasıl yapıldığına vs. dair bilgiler bu kategoriye girer. Eylemler, işlevsel becerilerini tarif eder. Bunlara genellikle aktarılabilir beceriler denir. Bunlar, hangi alana veya işkoluna uyarlaman gerekirse gereksin nasıl yapılacağını bildiğin şeylerdir. Daha önceden bunları farklı bir alanda kullanmış olsan da işveren, yerine getirebildiğin farklı işlevler karşılığında sana ücret verir. Bunlar bir alandan diğerine, bir işkolundan öbürüne aktarılabilen becerilerdir. Örnek vermek gerekirse analiz etmek, bir şeyleri sağlamlaştırmak, işletmek, hesaplamak vs. İşverenin özellikle beklediği şeyler nelerdir? Benimle aynı işi yapabilecek diğer yirmi kişiden neden farklı olduğumu anlatabilmem için bunu bilmem lazım. Ayırt edici nitelikler genelde, zamanı nasıl kullandığın ve dakik olup olmadığını, insanlara nasıl davrandığını ve duygularla nasıl ilişkilendiğini, otoriteye yaklaşımını ve işyerinde sana ne yapman gerektiği söylendiğinde ne yaptığını, denetlendiğinde ve işini nasıl yapman gerektiği sana söylendiğinde ne yaptığını, ani tepkileri ve bunun karşıtı olarak kendini disipline etme konusunu kendi içinde nasıl hallettiğini, krizler veya sorunlarla nasıl baş ettiğini tarif eder. Mülakat esnasında işveren bana hayali bir durumu anlatıp bunu nasıl çözeceğimi sorabilir. Benden ne gibi cevaplar bekliyorlar? Muhtemelen nasıl fikir yürüttüğünü anlamak istiyorlar: 1. Soru, bu işi yaptığını iddia eden birinin bilmesi gereken bir meseleyse, iddia ettiğin deneyimlere hakikaten sahip olup olmadığını test ediyorlardır. Bu durumda soruyu hızlı ve kendinden emin bir biçimde cevaplamanı beklerler. 2. Soru, daha önceden hiç karşılaşmadığın bir meseleye yönelikse, kendi başına düşünüp düşünemediğini test ediyorlar demektir. Sana yabancı geleceğini bildikleri bir durumdan kasten söz ederek ne kadar yaratıcı olabileceğine bakarlar. 3. Bir soruya birçok cevap verip veremeyeceğine bakmak isteyebilirler. Geliştirdiğin ilk çözüm tutmadığında, içgüdüsel olarak alternatifler üretip üretemediğine bakarlar: Bir A planı ve bir B planı geliştirip geliştirmediğini görmek isterler. Bir mülakata katılmak üzereyim. Aktarılabilir becerilerimin neler olduğunu biliyorum. Görüşme sırasında kendimi överek bunlardan mı söz etmeliyim? Hayır. Son zamanlarda işverenler kanıt istiyor. Artık becerilerini sayman yetmiyor. Ne yapabildiğini ispatlamalısın. 21. yüzyılda mülakatların yapılış şekli tamamen değişti. İşverenler, bu tarz mülakatları “davranışsal mülakat” olarak adlandırıyor. Bu becerilere gerçekten de sahip olduğumu nasıl kanıtlarım? Bir mülakata katılmadan önce, o işverenin, o iş kapsamında en çok ilgisini çekeceğini düşündüğün üç becerini seç. Bu üç becerinin her birini başarıyla sergilediğin durumları kısaca anlat. Öncesinde bunları yazarak bir alıştırma yapabilirsin. Yazarken aşağıda belirtilen soruları cevaplarsan hikâyenin çatısını sağlamlaştırmış olursun.

  1. Ne elde etmek istiyordum?
  2. Neden istiyordum?
  3. Karşılaştığım zorluklar veya işimizi yapmamızı kısıtlayan unsurlar nelerdi?
  4. Tam olarak ne yaptım?
  5. Bu, ne gibi sonuçlar doğurdu?
  6. Başarıya ulaştığımızı nasıl anladım?

İşin bittiğinde bu üç sayfayı sürekli oku. Bu kâğıtları mülakata götürmeyeceksin. Bunlar sadece seni görüşmeye hazırlayan ufak kopyalar. Hikâyeni doğal bir şekilde anlatarak, bunları nefes alıp verirmişçesine yaptığına dair bir izlenim uyandırmalısın.

3 İş Bulma Hakkında Okulda Öğrenmediğimiz Şeyler:

İş Bulmanın En İyi Beş Yolu Oralarda bir yerlerde milyonlarca kişiyi istihdam edebilecek şirketlere ulaşmanın kaç yolu olabilir? Yanıt: En az 17. Bu 17 yolu kısaca özetlemek gerekirse:

  1. Kendine dair bir döküm çıkarmak: Herhangi bir şey yapmadan önce, ailene, arkadaşlarına, işverenlere (ve özellikle kendine) istediğin işi en ince detayına kadar tarif edebilmen için en sevdiğin ve en iyi yapabildiğin aktarılabilir becerilerinin kapsamlı bir dökümünü çıkar.
  2. İnternet: Özgeçmişini yollamak, işverenlerin kendi web sitesinde yer alan ya da insan kaynakları sitelerinde yayınladıkları “iş ilanlarına” (Monster, Secretcv.) göz atmak için interneti kullan.
  3. Ağ oluşturmak: İş bulmanda yararlı olacak ipuçları için arkadaşlarına, ailene veya etrafındaki insanlara sorular sor.
  4. Okul: Eski profesörlerine, öğretmenlerine ya da bulunduğun okullardaki (lise, ticaret okulu, online okullar, üniversite veya yüksekokul) öğrenci/mezun merkezine iş bulmana hizmet edecek sorular sor.
  5. Hükümet: Devlete bağlı işsizlik kurumlarına veya kariyer merkezlerine git.
  6. Kamuda: Devlette iş bulmaya çalışmak için KPSS’ye gir.
  7. Gazeteler: Özellikle hafta sonları yayınlanan “eleman aranıyor” ilanlarını tara.
  8. Dergiler: Kendi alanına veya mesleğine yönelik sektör dergilerine bak. İş dergilerini incele.
  9. Ajanslar: Kısa süreliğine senin zamanına ve becerilerine ihtiyaç duyan yerlerle sözleşme yapmanı sağlayan ajanslara git ve “burada sürekli olarak çalışabilir misin?” diye soran bir yer bulana kadar bu ajansın seni peş peşe bir yerlere yerleştirmesini sağlamaya çalış. En kötü durumda özgeçmişinde belirtebileceğin tecrübeler edinirsin.
  10. Toplanma yerleri: İşverenlerin kendilerine uygun işçiler bulduğu yerlere git. Bunlar, yaşadığın kentte bu işleviyle ün kazanmış köşe başları veya sendika salonları gibi yerlerdir; buralarda belki seni sürekli çalışabileceğin bir işe yönlendirebilecek kısa vadeli işler bulabilirsin. Bir süreliğine bunlar, bahçe işleri veya beden kuvveti kullanmanı gerektirecek işler olabilir; ancak umutsuzsan senin için hiçbir iş aşağılayıcı olmaz.
  11. Özgeçmişler: Hedef gözetmeksizin tüm alanı kapsayacak bir biçimde her yere ve herkese özgeçmişini yolla.
  12. Alt yüklenici firmalara başvur: Mühendislikten inşaata, bakım işlerinden güvenliğe, perakendeden otomotive uzanan geniş bir yelpazede, kimi şirketler elemanlarını taşeron firmalar aracılığıyla tedarik ederler. Bu firmaları bulup kaydını yaptırabilirsin.
  13. İlgini çeken yerleri belirle: Eleman arasın aramasın, ilgini çeken herhangi bir işverenin, fabrikanın, mağazanın, kuruluşun veya büronun kapısını çal.
  14. Telefon rehberi: Sende merak uyandıran beş ila on alan saptamak için sektör rehberlerine bak. Yaşadığın yerde bulunan veya bulunmayı düşünen kuruluşlara dair haberleri takip et.
  15. Gönüllü olarak çalışmak: Maddi açıdan çok acelen yoksa seni işe alabilecekleri umuduyla bir süreliğine ücretsiz olarak ilgini çeken bir yerde çalış.
  16. Kendine çalış: Etrafındaki insanların ihtiyaç duydukları ancak tedarik edemedikleri şeyleri gözlemle. Kendine ufak bir iş kurarak ürün veya hizmet sun.
  17. Yeniden eğitim: Okula geri dön ve bugüne kadar yaptığın işten farklı bir iş için eğitim gör.

Araştırmaların ortaya çıkardığı bir diğer sonuç da şu: Mülakattan hemen sonra e-posta veya sms yoluyla teşekkür mesajı göndermek, işe alınma üzerinde olumlu bir etki yaratıyor. İş Aramanın En Kötü Beş Yolu %4 la %10 1. İşverenlerin internette duyurduğu ilanlara bakmak. Bu şekliyle internet, iş arayan biri ile işvereni buluşturmak açısından, on yıl önce düşünülemeyecek bir biçimde, muazzam bir iş görüyor. İş aramayla ilgili internet siteleri—kimi uzmanlar bunların sayısının 1000’i, kimileri 5 bini, kimileri 10 bini, kimileri 40 bini ve kimileri 100 bini, geçtiğini söylüyor—insanları, tarihin herhangi bir döneminde görülmeyen hızda bir araya getiriyor. Elbette bu her zaman işe yaramıyor. Aslında deneyenlerin büyük kısmının eli boş kalıyor. Araştırmalar, iş bulma yöntemi olarak interneti kullanan 100 kişiden sadece 4’ünün yüzüne şansın güldüğünü, diğer 96 kişinin—iş bulmak için sadece internete bel bağladılarsa—sonuç alamadığını gösteriyor. İstisnai durumlar: Teknik veya bilgisayarlarla ilgili işler, IT, mühendislik, finans veya sağlık alanında iş arıyorsan, başarı oranı %10. Ancak, piyasadaki diğer 20.000 mesleki unvan için başarı oranı sadece %4. %7 2. İşverenlere rasgele özgeçmiş göndermek. Bu yöntemin yüzde 7 oranında başarılı olduğu söyleniyor. Yani sadece bu yöntemi kullanan 100 kişiden 7’si şanslı olup iş bulabiliyor. Sadece özgeçmişlerini kullanarak iş bulmaya çalışan 93 kişi yine elleri boş dönüyor. %7 3. Mesleki ve sektörel dergilerde yer alan kendi alanına uygun iş ilanlarını yanıtlamak. Bu iş arama yöntemi, yukarıda belirtilen yöntem gibi yüzde 7’lik bir başarı oranına sahip. Yani, sadece bu yöntemi kullanan 100 kişiden 7’si şanslı olur ve iş bulur. Sırf bu yöntemi kullanan 93 kişi yine eli boş döner. %5 la %24 4. Gazetelerdeki iş ilanlarını yanıtlamak. Bu yöntemin başarı oranı yüzde 5 ila yüzde 24 arasında seyrediyor. Yani, sadece bu yöntemi kullanan 100 kişiden 5 ila 24’ü şanslı. Yüz kişiden 76 ila 95’i için böyle bir şans söz konusu değil—eğer bir tek bu yöntemi kullanıyorlarsa. %5 la %28 5. Taşeron veya alt yüklenici firmalara gitmek. Bu yöntemin başarı oranı yüzde 5 ila yüzde 28 arasında seyrediyor—bu oran, yine istenen maaşa bağlı olarak değişiyor. Yani sadece bu yöntemi kullanan 100 kişiden 5 ila 28’i istihdam ediliyor. Yüz kişiden 72 ila 95’i için bu durum söz konusu olmuyor— sadece bu yöntemi kullanıyorlarsa.

8 İş Aramanın En İyi Dört Yolu Şimdi madalyonun diğer yüzüne bir bakalım. İş aramak için harcadığın zaman ve enerjiyi boşa çıkarmayacak en verimli yöntemler nelerdir? %33 1. Aile fertlerine, arkadaşlarına, etrafındaki insanlara—mezunolduğunüniversiteveyayüksekokuldaki—kariyer merkezlerine sorular sor. Onlara tek bir basit soru yönelt: Çalıştığın yerde—veya bir başka yerde—eleman aranıyor mu? Bu yöntemin başarı oranı yüzde 33’tür. Yani böyle yapan 100 kişiden 33’ünün şans yüzüne gülüyor. Altmış yedi kişi için bu durum söz konusu değil—eğer sadece bu yöntemi kullanarak iş arıyorlarsa. %47 2. Eleman aradıklarına dair bir bilgi olsun olmasın, ilgini çeken bir işverenin, fabrikanın veya büronun kapısını çal. Bu yöntem, herhangi bir yerde yüzde 47’lik bir başarı oranına sahiptir. Yani, bu iş arama yöntemini kullanan 100 kişiden 47’si iş bulur; 100 iş arayan kişiden 53’ü içinse bu durum söz konusu olmaz—eğer sadece bu yöntemi kullanarak iş arıyorlarsa. Ancak belirtmekte fayda var ki özgeçmiş yollamaya kıyasla, yüz yüze görüşmek, iş bulma şansını yedi kat artırıyor. %69 3. Firma rehberlerini kullanarak ilgini çeken alanlar sapta ve bu alanda adı geçen işverenleri ara ya da ziyaret et. Bu yöntemin başarı oranı 84’tür. Yani, sadece bu yöntemi kullanarak iş arayan 100 kişiden 84’ü iş buluyor. Bu başarı oranı, rasgele özgeçmiş gönderme yönteminden en az on bir kat daha yüksek. %86 4. Hayatını değiştirecek bir biçimde iş aramak. John Crystal’ın ileri yaşlarında icat ettiği bu yöntem, sokakları arşınlamadan önce evde kendi başına epey bir hazırlık yapmana dayanıyor. Bu hazırlık üç basit kelime üzerinden dönüyor: Ne, Nerede, Nasıl. 1. NE. Bu soru tümüyle becerilerinle ilgili. Kullanmaktan en çok haz aldığın becerilerinin neler olduğunu saptaman gerek. En başarılı olduğun değil, en haz aldığın becerilerden söz ediyorum. Bunlara, aktarılabilir beceriler denir çünkü nereden edindiğinden bağımsız olarak onları her alana/ kariyere aktarabilirsin. 2. NEREDE. Bu soru da çalışma ortamınla ilgili. Bir çiçek olduğunu hayal et. Çölde açan bir çiçeğin 3 bin metre yüksekte pek iyi bir durumda olmayacağını biliyorsun. Her çiçeğin, büyüyüp serpileceği bir ortam vardır. Bu, senin için de geçerli. Becerilerini nerede kullanmak istediğine, nerede başarılı bir biçimde gelişebileceğine ve en etkin biçimde çalışabileceğine karar vermelisin. 3. NASIL. İstediğin yere nasıl ulaşacağına karar vermelisin. Bu, en çok ilgini çekebilecek işleri, bu işler için eleman arayan kuruluşları, senin bu işe alınmanı sağlayacak kişi veya kişilerin isimlerini bulmanı gerektiriyor. Ayrıca işverenin sorunlarını çözme becerini göstermen için bu kişiye nasıl yaklaşman gerektiğini saptamanı da şart koşuyor. Bu yöntemin başarı oranı yüzde 86’dır. Yani, sadece bu yöntemi kullanarak iş arayan veya kariyerini değiştirmek isteyen 100 kişiden 86’sı bu şekilde iş buluyor veya kariyerini değiştiriyor. İşsizliğin Boyunca Hatırlaman Gereken En Önemli Yedi Gerçek 1. İş aramak, çoğu insanın hayatı boyunca tekrarlayan bir durumdur. Senin için böyle bir durum söz konusu değilse şanslısın. Uzmanlara göre, 35 yaşının üstünde ortalama bir çalışan, her bir ila üç yılda bir iş arıyor. Uzmanların dediklerine göre, bu süreçte, her birimizin beş ila yedi defa kariyerini değiştirmesi muhtemel. 2. İş aramak bir bilim değil, bir sanattır. İş arayan bazı insanlar bu işi nasıl yapacaklarını içgüdüsel olarak bilirler. Bazılarıysa, bu meseleye ilişkin daha zor zamanlar yaşıyor, neyse ki, dünyanın her bir yanında çeşitli çözümler, yardım edecek yerler, koçluk yapanlar, fikir ve danışmanlık hizmeti verenler var—hem internette hem de internet dışında. 3. İş aramanın ve bulmanın kendine has gizemleri vardır. Bu gizemler kimi zaman akıl almaz boyutlara ulaşır. Bazı şeylerin neden işe yaradığını ve bazen işe yaramadığını hiçbir zaman öğrenemeyebilirsin.

9 4. İş aramak veya kariyer değiştirmek için kesinlikle “yanlış” yol diye bir şey yoktur. Belli koşullar altında, belli zamanlarda veya belli işverenler söz konusu olduğunda herhangi bir şey işe yarayabilir. En doğru yaklaşım, iş arama yöntemlerini değerlendirip olasılıklar üzerinden konuşmak. Zaten yukarıda gördüğümüz üzere, bu olasılıkları bilmek hayati önem taşıyor. 5. İş aramak veya kariyer değiştirmek için kesinlikle doğru yol diye bir şey yoktur. Belli koşullar altında, belli zamanlarda veya belli işverenler söz konusu olduğunda herhangi bir şey işe yaramayabilir. En doğru yaklaşım, bu yöntemleri değerlendirip olasılıkla üzerinden konuşmaktır. Zaten demin de gördüğümüz üzere, bu olasılıkları bilmek hayati önem taşıyor. 6. Hem şu anda hem de hayatının geri kalanı boyunca, iş arama yaklaşımını kusursuzlaştırmak için çok çaba sarf etmen ve yoğun bir biçimde düşünmen gerekir. İş bulmak için ne kadar çaba sarf edersen, bu meselenin üzerine ne kadar düşer, ne kadar hazırlık yaparsan, bunun altından başarıyla kalkman o kadar muhtemeldir. Dikkat: Gün geçtikte gevşemeye mi başladın? Ah! Birçok kişi, yaşamında en ufak bir değişikliğe gitmeden iş arar veya kariyerini değiştirmeye çalışır. 7. İş bulmak bir yerde de şans meselesidir. Evet şans, sadece şans. İş arama sürecinin üstesinden gelmek, bu sürecin tümüyle olumlu bir deneyimden oluşması gerektiği anlamına gelmez. İş arama sürecinin üstesinden gelmek, bu meselenin şansa bağlı olan kısmını mümkün mertebe azaltmakta başarılı olman anlamına gelir. 4 İş Bulma Hakkında Okulda Öğrenmediğimiz Şeyler: Dezavantajlarımızla Nasıl Baş Edeceğiz? Çoğumuz iş ararken, iş bulmamızı engelleyen (aleni veya gizli) bir kusurumuz olduğunu düşünürüz. Bedensel açıdan engelliyim Zihinsel açıdan yetersizim Lise mezunu değilim Üniversite mezunu değilim Henüz yeni mezun oluyorum Henüz bir yıl önce mezun oldum Mezun olalı çok oldu Fazla güzelim Fazla yakışıklıyım Fazlasıyla çirkinim Çok şişmanım Çok zayıfım Çok yaşlıyım Çok gencim Hayatım boyunca tek bir işverenim oldu Çok fazla iş değiştirdim Emekliliğime çok az kaldı Fazlasıyla toyum Sicil kaydım var Psikiyatrik bir geçmişim var Yeterince eğitim almadım Çok yoğun bir eğitim aldım ve fazla kalifiyeyim Farklı ırktanım Yabancı dilim yok Fazlasıyla uzmanlaşmışım Fazlasıyla genel kültüre odaklanmışım Eskiden askerdim Fazla iddialıyım Fazlasıyla utangacım Şimdiye dek sadece gönüllü olarak çalıştım Sadece küçük kuruluşlarda çalıştım Sadece büyük kuruluşlarda çalıştım Sadece kamuda çalıştım Çok farklı bir kültürüm veya geçmişim var Başka bir işkolundan geliyorum Başka bir gezegenden geliyorum. İş ararken şunu aklında tut: «Dünyada en az iki farklı tip işveren vardır: Yapabildiğim şeylerden dolayı Beni işe almak isteyenler ve Beni işe almak istemeyenler. Beni işe almak istemeyen işverenlere, zaman ayırdıkları için teşekkür etmeli ve benim özelliklerimde biriyle ilgilenecek başka bir işveren tanıyıp tanımadıklarını sormalıyım. Sonra nazik bir biçimde oradan ayrılmalıyım. Hemen o gece Gittiğim bu işverene bir teşekkür notu yazarak e-postayla yollamalıyım.» Ertesi gün ne olacağını hiç bilemezsin, belki sana yardımcı olabilecek bir şeyler bulurlar. Onlara gönderdiğin teşekkür notu hafızalarını biraz dürter. Sahip olabileceğimiz en büyük kusur, kendi kusurlarımıza odaklanmaktır. Bundan dolayı senden “bir kusurum var” demenin ne anlama geldiğini düşünmeni istiyorum.

10 5 İş Bulma Hakkında Okulda Öğrenmediğimiz Şeyler: Özgeçmişler ve Bağlantılar Özgeçmişler, işverenlere çekici gelir, ancak nedeni senin düşündüğün şey değil. Özgeçmişler, işverenlerin, iş arayanlara harcayacağı zamanı azaltmasını sağlayan kolay bir yöntemdir. İşini bilen bir insan kaynakları yöneticisinin bir özgeçmişi taraması yaklaşık sekiz saniye sürer (çok ağırdan alıyorsa otuz saniye), böylece iş arayan elli kişiden, yani elli özgeçmişten kurtulmak en fazla yarım saatini alır. Oysa bu elli kişiyle yüz yüze mülakat yapmak en az yirmi beş saatini alır. İnanılmaz bir zaman tasarrufu! Özgeçmişler, iş arayanlar için de çekicidir. İş aramanın ve seni bir işverenle buluşturmanın kolay bir yoluymuş gibi görünür. İstediğin kişiye ulaşamadığın çıldırtan telefon görüşmeleri yok, otobüse binmek veya araba kullanmak yok, tüm bunların sonucunda zaten reddedileceğin bir iş için bekleme odalarında uzun uzun oturmak yok. Önündeki sayfaya niteliklerini, tecrübelerini ve aklındaki hedefleri yazıp ilgili kuruluşa e-postayla göndermen yeterli. Net bir hedefin yoksa ve geniş bir yelpazede değerlendirilmek istiyorsan özgeçmişini siber uzayın derinliklerine yollarsın. Efsane odur ki, bu âlemde yüzen özgeçmişin, otomatik olarak iş bulmanı sağlayacak! Birkaç sayfa önce okuduğunuz verilere rağmen, hâlâ böyle düşünen insanlar var. Oysa özgeçmiş yollayarak iş arayan insanların yüzde 10’undan azı gerçekten bir iş bulabiliyor. Peki, bu efsaneyi kim yayıyor? Herkes. Örneğin senden kurtulmak isteyen bazı işverenler, sohbeti bitirmek için “hoşça kal” demek yerine “bana özgeçmişini yolla” diyor. Elbette, bazen gerçekten de özgeçmişini görmek isterler! Ancak çoğu, vaat dinlemektense somut ürünü görmeyi tercih edecektir. Özgeçmişlerle ilgili bazı siteler, sayfalarına (“Özgeçmişini nasıl yazarsın” gibi) içerikler yüklemenin ziyaretçileri daha uzun süre sitede tutacağını bilir. İş arama konusunda yazan kimi yazarlara gelecek olursak: Bunların bazıları seninle empati kurarak iş bulmanın asıl yolunun özgeçmiş yazmaktan geçtiğini anlatır çünkü bu, onlar için ne kadar güzel özgeçmiş yazabildiklerini göstermek açısından bir fırsattır. Bu Kadar Önemli Bir Şeyi Okulda Bize Öğretmeliydiler Mesele sadece şu: Özgeçmişler ve mülakatlar aslında iki ayrı şey değil, tek bir varlıktır. Özgeçmişin temel amacı, (müstakbel işverenin tarafından) mülakata çağrılmanı sağlamaktır. Bu mülakatın temel amacı ise bir diğer mülakat için çağrılmanı sağlamaktır. İş ararken veya kariyerini değiştirirken bu basit gerçekleri göz önünde bulundurursan, seninle aynı arayıştaki insanların yüzde 97’sinden bir adım önde olursun. Özgeçmiş Hakkında Önemli Noktalar Özgeçmiş, mülakata çağrılmanı sağlamanın bir yoludur. Özgeçmişin bunu sağlamazsa, başka yollar da var. Örneğin: Bir bağlantın, iş esnasında ilişkiye geçtiğin biri, bir arkadaşın veya adresini ve telefon numarasını bilecek kadar yakın olduğun birinin aracılığına başvurmak. Özgeçmişler, biyografilerden ziyade kartivizitlere benzer. Özgeçmişine dahil etmeyi düşündüğün her maddeyi şu standart üzerinden ele al: “Bu madde davet edilmemi sağlar mı, yoksa kafa karıştırıcı mı olur, itici mi gelir, yeşil ışığın yanmasını mı sağlar?” Tekrar ediyorum: (özgeçmişinde) davet edilmeni engelleyebilecek hiçbir şeyi belirtme. Sonunda açıklaman veya ayrıntılandırman gereken bir şey olduğunu düşünüyorsan, bu meseleyi mülakata bırak. E-postayla yollanan bir özgeçmişten farklı olarak, kâğıda dökülmüş bir özgeçmiş, göze hitap etmeden önce parmaklara hitap eder. Şöyle bir durumu gözünde canlandır: Bir işveren bir yığın özgeçmişe bakıyor ve her birine sekiz saniyesini ayırıyor. Bunun ardından bu özgeçmiş “unut gitsin” olarak adlandırabileceğimiz bir yığına veya “biraz daha incelenmesi gerek” adlı bir başka yığına dahil ediliyor. Evet, işverenlerin özgeçmişlere dair ilk izlenimi, bunları ellerine aldıklarında parmaklarında hissettikleri şeydir. Parmaklarının onlara verdiği mesaj doğrultusunda, özgeçmişi okumadan önce senin lehine ya da aleyhine işleyen bir önyargı edinirler. Bu, gözleri tek bir satırla bile temas etmeden önce gelişir. Çoğu zaman bunun neden böyle olduğunun farkında bile olmazlar.

11 Bugünlerde, belli bir işverene sadece e-postayla özgeçmiş yollamamakta fayda var. Bu yol fazlasıyla kullanıldı ve istismar edildi; virüslerden dolayı kuşkucu bir yaklaşım benimseyen işverenler, özgeçmişinin bulunduğu ekli dosyaları açmayacaktır. Belki de e-postanız virüs olarak algılanacak ve yerine hiç ulaşmayacaktır. Zorunda kalırsan e-postayla yolla, ama iyi düzenlenmiş ve iyi bir kâğıda basılmış, 12 (daha hızlı okunmasını sağlar) gibi makul bir puntonun kullanıldığı basılı bir halini posta veya kargoyla yolla. “İşini tamamen özgeçmişine bırakman” iş bulma sürecini sekteye uğratacak üç sakıncayı barındırıyor: 1. Özgeçmiş, depresyona girmene ve özgüvenini yitirmene yol açabilir. İşini özgeçmiş yazısına bırakan birinin karşılaşabileceği en büyük tehlike budur. Mesele sonuç vermeyen bir iş arama yöntemine başvurmaktan ibaret olsa yine iyi. Kendini toparlar, özgüvenini onararak yoluna devam edersin. Ancak özgeçmişlerin tehlikeli tarafı şudur: Onlara gerçekten kanar ve işe yaramadıklarında kendinle ilgili bir sorunun varlığına inanmaya başlarsın. Bunun üstüne bir de özgeçmişini yollayarak iş bulan bir arkadaşına denk gelirsen (ki bu doğru değildir, sadece bir mülakat koparmıştır) moralin yerle bir olur. İş arayan birçok kişi, içine düştükleri bunalımdan ve değersizlik hissinden kolay kolay sıyrılamıyor Aslında, her özgeçmişin üzerinde bir uyarı yazısı olmalı: “Bunu kullanmak ruh sağlığına zararlıdır.” 2. Özgeçmişler, oralarda bir yerlerde senin işini hallediyorlarmış duygusu yaratır. Gerçekten iş aramaya dair bir şeyler yapıyormuşsun hissine kapılmanı sağlarlar. Oysa muhtemelen boşlukta kaybolup gitmişlerdir. İşverenin web sitesine yollansalar dahi hiç okunmuyor olabilirler. Genel info adreslerine bakacak olursak, işe alım konusunda uzman olan Pete Weddle, işverenlere yönelik hazırlanan ve özgeçmişlerin yayınlandığı birkaç web sitesiyle görüşerek buradaki CV’leri inceleyen kaç işveren olduğunu öğrenmeye çalıştı (Bunun yanıtını okumadan önce istersen bir otur). Bu araştırma yapılmadan önceki üç ay boyunca 85.000 özgeçmişin yüklü bulunduğu bir siteye 850 işveren göz atmış. 59.283 özgeçmişin yüklü bulunduğu bir diğer siteye o aylarda 1366 işveren göz atmış. 40.000 özgeçmişin yüklü bulunduğu bir diğer siteye sadece 400 işveren o aylarda göz atmış. 30.000 özgeçmişin bulunduğu bir siteye sadece 15 işveren son üç ayda göz atmış. Yani işverenlerin okuyacağından emin bir şekilde özgeçmişini bir yerlere yolluyorsun ve ne hazindir ki çoğu durumda kimse bunu okumuyor. Aslında, kimi işverenler özgeçmişlerden nefret eder (Şaka yapmıyorum). Özgeçmişlerin birçoğu öylesine yalanlarla dolu ki. İş arayan insanların mevcut deneyimleri ve bilgilerine dair o kadar abartı ve çarpıtma söz konusu ki (Son araştırmalara göre özgeçmişlerin yüzde 40’ı böyle). 3. İşini özgeçmişlere bırakman, iş ararken havlu atmana yol açabilir. CV, bir insanın iş arama sürecinin işe yarar bir parçası olabilir, ancak tüm plan bundan ibaret olmamalıdır. Tonlarca CV yollayabilir ancak yine de bir arpa boyu yol alamayabilirsin. İş arama sürecini CV göndermek üzerine bina eden insanların yüzde 51’inin şevki kırılır ve ikinci aydan sonra iş aramaktan vazgeçerler. “Öyle olsun, demek ki hiç iş yok” derler. Bu kitapta tam tersi iddia ediliyor. Oralarda bir yerlerde en az 30.000.000 iş var. CV’ler, bulmak için sadece yanlış bir yol. Özgeçmişlerin nasıl yazıldığına bakmak için internete gir ve bir arama motoruna “özgeçmiş nasıl yazılır” yaz. Bunun dışında, “özgeçmiş yazmak için ipuçları” veya “elektronik özgeçmişler için kilit sözcükler” veya “özgeçmiş örnekleri” yaz. Özgeçmiş yazmanın kesin kuralları yoktur. Tek mesele şudur: Bu özgeçmişi yolladığında, seni işe alma kudretine sahip kişi seni mülakata çağıracak mı? Bu sorunun cevabı evetse, özgeçmişinin biçimi fark etmez. Bir Görüşme Koparmak İçin Büyük Kuruluşlara Ulaşmak Büyük kuruluşlar, bir görüşme fırsatı yaratmak için sorunlu yerlerdir—hani o yolunu bulman için binanın krokisini yanında taşıman gereken yerler. Kimi şeyleri aklında bulundurman işini kolaylaştıracaktır. Öncelikle, senin amacın sadece o binaya girmek değil. O binaya sadece belli birini görmek için gidiyorsun: bu kişi, işe alma kudretine sahip olan kişidir. İş arayan birçok kişi, büyük bir şirketle iletişime geçmeden önce bu kişinin kim olduğunu öğrenmeye dahi çalışmıyor. Bunu yapmak yerine her büyük kuruluşla rasgele, gelişigüzel biçimde irtibat kuruyor. Oysa işverenlerle bağlantı kurmanın çok işe yarar bir yolu var—bu da, bahsettiğim gibi, o kuruluşta çalışmak istediğin

12 pozisyonda seni kimin işe alabilecek güçte olduğunu öğrenmek ve sana bir randevu ayarlayabilecek ortak bir tanıdığın kim olabileceğini bulmaktır. Kimin Beni İşe Alma Yetkisine Sahip Olduğunu Tam Olarak Nasıl Öğrenirim? Elli veya daha az kişinin çalıştığı bir işyerinde bu sorunla baş etmek kolaydır. Orayı aramak ve patronun adını sormak yeterlidir. Bir Dakikalık Araştırma Projesi olarak adlandırdığımız şey işte budur. Ancak çalışmak için can attığın yer çok daha büyük bir kuruluşsa bu sorunun cevabı şudur: “Araştırarak ve ilişkide bulunduğun herkese sorarak.” İlgi duyduğun kuruluş, Efsane Şirket olarak adlandırdığımız bir yer olsun. Orada ne türden bir iş yapmak istediğini biliyorsun, ancak önce seni işe alma yetkisine sahip kişinin kim olduğunu öğrenmen gerektiğini de biliyorsun. Peki, ne yapacaksın? Söz konusu şirket büyük bir kuruluşsa internete gir ve şirketin kadrosunu öğren. Umarım bu araştırma aradığın kişiyi bulmanı sağlar. Ancak bu yöntem işe yaramazsa ki, bu özellikle küçük işletmeler açısından daha olası bir durumdur, yine ilişkilerine başvur. İlişkilerin Nimetleri Efsane Şirketle ilişkiye geçmek istiyorsun ve bunun için bağlantılarını kullanman gerektiğini biliyorsun. Peki, ne yapacaksın? Pekâlâ, aşağıdaki listede yer alan kişilerden ulaşabildiğin ne kadar insan varsa onlara ulaş ve her birine şu soruyu sor: “Efsane Şirkette çalışmış veya hâlâ çalışan kimseyi tanıyor musun?” “Evet, tanıyorum” diyen birini bulana dek tanıdığın veya karşılaştığın herkese sor. Ondan sonra ona/onlara şu soruyu yönelt: “Efsane Şirkette çalışmış olan veya çalışan kişinin adı nedir? Telefon numarası/e-posta adresi sende var mı?” “Kim olduğumu bilmesi için ben iletişime geçmeden önce onu bilgilendirir misin?” Erişmek Son olarak konuştuğun bu kişi seni işe alacak konumdaki kişiyi seninle bir mülakat ayarlayacak kadar tanımıyorsa, diğer ilişkilerine geri dönmeli ve yeni bir soru sormalısın. Ulaşabildiğin tüm ilişkilerine ulaş ve hepsine şu soruyu sor: “Efsane Şirketteki …..’yı tanıyor musun veya onu tanıyan birini tanıyor musun?” Bu soruyu, “evet, tanıyorum” diyen birini bulana dek sor. Ondan sonra bu kişiyi telefonla ara, hatta daha iyisi yüz yüze görüşüp şu soruları tam olarak şu sıralamaya göre sor: • “Onun/Onlar hakkında bana neler anlatabilirsin?” • “Aradığım işi göz önünde bulunduracak olursan (bu noktada aradığın işi tarif edersin) onu/onları görmeye çabalamama değer mi?” • “Telefon numarası/numaraları ve/veya adresi/adresleri sende var mı?” • “Onunla/onlarla görüşmemi senin tavsiye ettiğini söyleyebilir miyim?” • “Bana bir görüşme ayarlamak için onu/onları önceden arayıp ona/onlara benden bahseder misin?” İmdat, İmdat! İş arayan insanların duvara tosladıklarını ve kendilerini işe alacak konumdaki kişinin ismini bir türlü öğrenemediklerini söylediklerinde, meselenin hep aynı yerde düğümlendiğini görüyorum: İlişkilerini yeterince kullanmıyorlar. Bağlantılarını şöyle bir yokluyorlar, ancak işe kalplerini ve ruhlarını katmıyorlar. Bu konu hakkında en sevdiğim (gerçek) hikâye, Virginia’da yaşayan ve iş arayan bir tanıdığımla ilgili. Bu adam eyalette sağlık hizmetleri veren bir kuruluşta çalışmaya karar verdi ve başka bir yol bilmediğinden dolayı insan kaynakları departmanına giderek bu kuruluşla irtibat kurdu. Başvuru formunu güç bela doldurduktan ve söz konusu departmanda birileriyle konuştuktan sonra, ona eleman aramadıklarını söylemişler. Bitti. Nokta. Son. Bundan yaklaşık üç ay sonra ilişkilerini kullanarak istediği yerle irtibat kurma tekniklerini öğrendi. Özenle ilişkilerini taradı ve ilgilendiği pozisyon için onu işe alma yetkisine sahip kişiyle bir görüşme ayarlamayı başardı. Mülakat tıkır

13 tıkır ilerledi. Görüştüğü kişi “işe alındın, insan kaynaklarını arayıp işe alındığını ve aşağıya inip gereken belgeleri dolduracağını söyleyeceğim” dedi. İş arayan bu adam, bir süre önce aynı insan kaynakları departmanına başvurup geri çevrildiğinden hiç bahsetmedi. Bunu aklında tut: İlişkiler bu işin sırrıdır. İstediğin kariyere ulaşman için seksen çift göz ve kulak gerekebilir. İşte bu seksen çift göz ve kulak senin ilişkilerindir. Aradığın ideal işi bulmanda sana yardımcı olacak ve aradığın ismi sana söyleyecek olanlar bunlardır. Ne kadar çok insan tanır, ne kadar çok insanla karşılaşır, ne kadar çok insanla konuşur, şebekene ne kadar çok insan ekleyebilirsen, iş bulma ihtimalin de o kadar artar. Bundan dolayı gittiğin her yerde ilişki ağını genişletmeye çalışmak zorundasın. Buna network oluşturmak denir. İşvereni Kurtarmak! Gördüğün üzere, içeriye girip birileriyle görüşmen sana anlatıldığı kadar zor değil. Bu sadece, neyi nasıl yapacağını bilmek, biraz kararlılık, biraz da azimle ilgili. Bunun işe yaraması çok doğal çünkü seni işe alma yetkisine sahip kişiler de dahil olmak üzere, herkesin arkadaşı vardır. Basit bir biçimde onlarla arkadaşları vasıtasıyla bağlantıya geçersin. Bunu yaparken de kendisine iyilik yapılmasını bekleyen biri gibi çekingen davranmak yerine, onları kurtarmak isteyen birinin tavırlarını takınmalısın. Kurtarmak mı? Evet, kurtarmak! Yıllar içinde doğru elemanı nasıl bulacağını bilmeyen sayısız işverenle tanıştım. Her köşe başında iş arayan insanların toplaştığı böylesi zor zamanlarda, çalışan ve işverenin birbirini bulamaması çok şaşırtıcı. İşveren bulmakta zorlanıyor musun? İşveren de seni bulmakta zorlanıyor! Seni işe alacak kişiye kendini tanıtıp işi kaptığında sadece kendi dualarını yerine getirdiğini sanma. Muhtemelen işverenin dualarını da gerçekleştiriyorsun. Sevdiğin ve en vâkıf olduğun becerilerinden haberdarsan, en heyecanlandığın alanların hangileri olduğunu belirlediysen, nerelerin bu tarz becerilere ihtiyaç duyabileceğini araştırma zahmetine katlandıysan, buralara dair araştırmaların esnasında yaptıkları işlerin, karşılaştıkları zorlukların ve sorunlarının neler olduğunu öğrenmeye çalıştıysan, seni orada işe alma yetkisine sahip kişinin kim olduğunu öğrendiysen, işverenin arayıp durduğu ama bir türlü bulamadığı kişi sen olacaksın. Elbette sana ihtiyaç duyup duymadıklarını kesin olarak bilemezsin; bu, sadece mülakat esnasında anlaşılır. Ancak böylesine kapsamlı bir hazırlıkla doğru yere gitme şansını artırmış olacaksın—eleman aradıklarına dair bir bilgi olsun ya da olmasın. Doğru yere gelmişsen, oraya “işe muhtaç” biri olarak değil bir “kaynak” olarak gitmiş olacaksın. Gerçekten onları kurtarıyor olabilirsin, inan bana! “Peki, mülakat sırasında neler olacak?” 6 İş Bulma Hakkında Okulda Öğrenmediğimiz Şeyler: Mülakatlar Mülakatlar flörte benzer. İki insanın “beraber olup olmamaya” karar vermeye çalışmasıdır. Mülakatı, kendini pazarlamak, yani bir işverene kendini satmak olarak görmemelisin. Mülakatlar, iş arama süreci boyunca yürüttüğün veya yürütmen gereken araştırmalarının, yani enformasyon toplama sürecinin bir parçasıdır. Orada, işverenin karşısında otururken aslında şu sorunun yanıtını arıyorsun: “Burada çalışmak istiyor muyum istemiyor muyum?” Mülakatı işte bunu öğrenmek için kullanacaksın. Bu sorunun cevabının “evet” olduğuna karar verdiğinde enerjini kendini satmaya verebilirsin. Mülakatlara bir test gözüyle bakılmamalıdır. Bu, aynı zamanda işverenler için de enformasyon toplama sürecidir. Onlar hâlâ senin bu işe uygun olup olmadığına karar vermeye çalışıyor. Onların yanıtlamaya çalıştığı sorular ise şunlardır: “Burada çalışmasını istiyor muyum? Gerçekten ihtiyaç duyduğum becerilere, bilgilere veya deneyime sahip mi? İşe benim istediğim gibi mi yaklaşıyor? Diğer çalışanlarımla nasıl bir uyum yakalayacak?” Mülakata girmeden önce şu üç adımı tamamla:

14 1. İçeri girmeden önce söz konusu kuruluş veya şirket hakkında bir araştırma yap. Bir web siteleri varsa ona gir ve “hakkımızda” başlığı altındaki her şeyi oku. Son olarak, tüm arkadaşlarına orada çalışmış olan veya hâlâ çalışan birini tanıyıp tanımadıklarını sor. Tüm kuruluşlar sevilmeyi sever. Onlar hakkında mümkün olduğunca çok şey öğrenme zahmetine katlanırsan gururlarını okşamış olursun ve bundan etkilenirler, inan bana, çünkü iş arayan çoğu kişi bu zahmete katlanmaz. Bir zamanlar, IBM’e eleman alımıyla ilgilenen bir dostum, görüşmeye aldığı bir üniversite son sınıf öğrencisine IBM’in neyin kısaltması olduğunu sormuş. Öğrenci cevabı bilememiş ve mülakat o anda sona ermiş. (Cevap: International Business Machines) 2. Mülakatı kafanda canlandırarak ihtiyaç duyacağın zamanı belirle. Uzmanlar sadece yirmi dakikalık bir süreyi kullanmanı öneriyor, bu taahhüdüne dini bir inançmışçasına bağlı kal. Mülakata girdiğinde, geçen zamanın bilincinde ol, işveren senden daha uzun kalman için yalvarmadığı sürece—gerçekten yalvarmaktan bahsediyorum—yirmi dakikalık süreni bir dakika bile aşma. “Yirmi dakikanızı alacağımı söylemiştim, sözümde duruyorum” demen işverenleri her zaman etkiler! 3. Mülakata girerken, seni işe alacak olan kişinin de terlediğini aklında tut. Peki, neden? Çünkü mülakat çok da güvenilir bir yöntem değildir. Yıllar önce İngiltere’de bir düzine işverenle6 yapılan bir araştırma, mülakatla iyi bir eleman bulma olasılığının, bir şapkadan rasgele isim çekmekten sadece yüzde 3 oranında daha yüksek olduğunu ortaya çıkardı. İronik bir diğer bulgu da, görüşülen kişi doğrudan mülakatı yapan kişiyle çalışacaksa, başarı oranının, bir şapkadan rasgele isim çekmede elde edilebilecek başarının yüzde iki altına düşmesidir. Mülakat, insan kaynakları uzmanları tarafından yapıldığında, başarı oranı, rasgele şapkadan isim çekmede elde edilecek başarının yüzde 10 altına düşüyor! Bu rakamlara nasıl ulaştıklarını bilmiyorum, ama hayret uyandırıcı oldukları kesin! Daha da önemlisi, bu rakamlar, son kırk yılda insanların işe alınmasıyla ilgili öğrendiklerimle ciddi oranda tutarlılık gösteriyor. Uzman olarak adlandırılan kişilerin insanları işe alırken nasıl acınası tercihler yaptıklarını gördüm. Akılları başlarına gelip somurtkan yüzlerle bunu bana itiraf ettiklerinde onlara şunu söylemekten kendimi alamıyorum: “İnsanları doğru düzgün işe alamazken, nasıl oluyor da insan kaynakları uzmanı olarak adlandırılıyorsun?” Onlar da üzüntüyle şu yanıtı veriyorlar: “Eleman seçerken bilimsel davranıyoruz.” Tüm samimiyetimle şunu söylemeliyim ki iş görüşmeleri bir bilim değildir. Geçmiş deneyimlerine ve tüm iyi niyetlerine rağmen çoğu işverenin kötü icra ettiği, çok ama çok muğlak bir sanattır. İş görüşmeleri sanıldığı gibi bir şey değildir. Ölesiye korkan bir birey ile (seninle) bıkkın ve özgüvenli bir diğer bireyin (işverenin) karşı karşıya geldiği sanılır. Gerçekteyse ortada karşı karşıya oturan iki korkmuş birey vardır. İşveren sadece daha fazla pratik yaptığından dolayı korkusunu nasıl gizleyeceğini senden iyi bilir. Ancak bu işveren, nihayetinde senin gibi bir insandır. Çoğu zaman görev tanımları arasında iş görüşmeleri yapmak yoktur. Bu angarya tüm diğer işlerinin arasına kaynayıvermiştir. Bu iş için yaratılmadıklarının onlar da farkındadır ve bundan dolayı kaygılıdırlar. İşverenler, şunların bazılarından veya tümünden ölesiye korkar: A. Senin bu işi yapamayacağından: Dolayısıyla gereken beceri ve tecrübeye sahip olmadığını görüşme esnasında anlayamamaktan, B. İşi dolduramayacağından, C. İşe alındığında sık sık “hastalanıp” işe gelmemenden veya başka mazeretlerle işi ekmenden, D. İşe alındığında, orada sadece birkaç hafta veya en fazla birkaç ay kalıp önceden haber vermeksizin işten ayrılmandan, E. İşe hâkim olman için geçen sürenin fazlasıyla uzamasından ve böylece kuruluşa kâr getirecek duruma gelene kadar geçen zamanın fazla uzamasından, F. Diğer çalışanlarla anlaşamaman veya bizzat patronla kişisel husumetler geliştirmenden, G. Yapman gereken asgari şeyleri yapıp, seni işe almalarını sağlayan azami çabayı sergilememenden, H. Girişken olmayıp, yapacağın işi birilerinin sana söylemesini beklemenden—bir şeyleri harekete geçirmek yerine sadece istenileni yapan bir ruh haliyle çalışmandan, I. İşleri karıştıran bir kişisel defon olmasından, yalancı veya sorumsuz olmandan, işyerinde ortalığa nifak sokmandan, tembel olmandan, dolandırıcılık yapmandan, dedikoducu olmandan, cinsel tacizde bulunmandan, madde kullanıcısı olmandan, alkolik olmandan, yalancı olmandan, yetersiz olmandan veya—tek kelimeyle—kötü bir havadis gibi ortalıkta dolanmandan, J. Söz konusu kuruluş büyükse ve görünürdeki patronun en üst kademedeki şahıs değilse: Baştan seni işe almış olmasından dolayı kendisinin ve departmanının/bölümünün/şubesinin vs. güvenilirliğini zedelemenden—terfi etmesine veya yükselmesine mal olabilecek

15 bir biçimde mahcup duruma düşmekten, K. Seni işe alarak zarar etmekten. ABD’de işe alınan yanlış elemanların maliyeti yılda 50.000 doları aşmıştır. Bu rakama, söz konusu elemanı başka bir işe atama, yapılamayan veya ertelenen işten dolayı kaybedilen para ve (işten çıkarılma halinde) tazminat masrafları dahildir. Bu açıdan işverenin ter dökmesi şaşırtıcı değil. Şimdi, mülakat meselesine geri dönelim. Mülakatlarını en iyi şu şekilde yürütürsün: Mülakat Esnasında, “Yarı-Yarıya” Kuralını Gözetmek İçn Kendn Zorla Yapılan bir araştırma, işe alınan insanların genelde mülakatın yarısını dinleyerek ve yarısını konuşarak geçirdiğini gösterdi. Yani bu insanlar görüşmenin yarısı boyunca işverenin konuşmasına müsaade ediyor ve kalan yarıda kendileri konuşuyor. Bu araştırmaya göre işe alınmayan insanlar bu dengeyi tutturamayanlar oluyor.7 Anlaşılan o ki, kendin hakkında çok fazla konuşursan, söz konusu kuruluşun ihtiyaçlarını dikkate almadığın; çok az konuşursan da bir şeyler gizlediğin izlenimi yaratıyorsun. İşverenn Sorularını Yanıtlarken Yrm Sanye la İk Dakka Kuralını Gözet Araştırmalar, iyi bir izlenim bırakmak istiyorsan, konuşma sırası sana geldiğinde veya bir soruyu yanıtladığında, bir solukta iki dakikadan daha uzun konuşmaman gerektiğini gösteriyor. Aslında bir işverenin sorduğu bir soruya verilen iyi bir cevap bazen sadece yirmi saniye sürebilir. Sorunun Değl Çözümün Br Parçası Olarak Algılanmaya Odaklan Her kuruluş, gündelik işleri esnasında iki meseleyle uğraşır: Karşılaştıkları sorunlar ve zorluklar ile çalışanlarının ve yöneticilerin bu sorunlara önerdikleri çözümler. Bundan dolayı işverenin mülakat sırasında öğrenmeye çalıştığı şey şudur: Orada çözümün mü yoksa sorunun mu bir parçası olacaksın. Kaygılarına bir yanıt olabilmek adına, mülakattan önce, istediğin pozisyonda kötü bir iş çıkarmanın ne anlama gelebileceği üzerine kafa yor: İşe geç gelmek, çok fazla izin almak, işin gerektirdiği eforu sarf etmek yerine kendi işlerinin peşine düşmek vs. Görüşmede senin için bunların tam tersinin geçerli olduğunu vurgulayan bir üslup geliştir. Günümüzde, hangi pozisyonda bulunurlarsa bulunsunlar, tüm işverenlerin çalışanlarda aradığı becerileri aklında tut: Dakik, işyerine zamanında veya erkenden gelen; mesai bitimine veya daha geç bir zamana kadar işyerinde kalan; güvenilir; öncü, enerjik, coşkulu; maaşın ötesinde bir şeyler isteyen; öz-disipline sahip; kendisini iyi organize edebilen; motivasyonu yüksek, zamanını iyi yöneten; insanlarla iyi ilişki kurabilen; ifade yeteneği gelişkin; bilgisayar kullanabilen; ekip çalışmasına yatkın; esnek, yeni durumlara göre kendisini ayarlayabilen veya işle ilgili koşullar değiştiğinde bu değişimlere ayak uydurabilen; öğrenmeye açık; proje ve hedef odaklı; yaratıcı ve sorun çözme becerisine sahip; dürüst, kuruluşa sadık; fırsatları, piyasayı ve trendleri görebilen. İşverenler verdikleri paradan fazlasını kazandıran insanları işe almak isterler. Bundan dolayı görüşme sırasında tüm bunları hakkıyla yapabildiğini iddia etmek ve (ufak hikâyelerle) kanıtlamak için bir hazırlık yap. İş Ararken Sergledğn Tutum, İş Yapma Tarzını Yansıtacaktır. İşverenler Bu İpucunu Dama Göz Önünde Bulundurur İş başvurun sırasında sergilediğin tutumun, iş yapma tarzının bir göstergesi olduğunu bilmen gerekiyor. Örneğin, görüşme sırasında yaptığın tüm işlerde titiz davrandığını iddia edeceksen, söz konusu şirkete dair titiz bir ön araştırma yaptığından emin ol. Birçok işveren, senin iş arama tarzın ile işte sergileyeceğin çalışma tarzının birbirine paralel olduğunu düşünür. İş ararken özensiz ve savruk davranan birini kabul edecek kadar ahmak olmadıklarını, bunun bir uyarı işareti olduğunu düşünürler. Çoğu insanın iş arama serüveni, hayatının ve iş yapma tarzının bir yansımasıdır. Mümkün Olduğunca Kanıt Getr İş görüşmesinde becerilerini nasıl kanıtlayacaksın? Örneğin, bir sanatçıysan, zanaatkârsan veya bir şeyler üretiyorsan bunların bir numunesini getirmeye çalış—resimli ya da görüntülü portfolyonu hazırla.

16 Mülakat Esnasında Esk İşveren(ler)n Kötüleme İşverenler, sık sık aralarında bir kardeşlik ve birlik bağı varmış duygusuna kapılırlar. Mülakat esnasında, bu birliğin tüm üyelerini kapsayan bir nezaket duygusu taşıdığını göstermen mutlaka işe yarayacaktır. Eski işverenini kötülemen, karşındaki işverenin işe alındıktan sonra onun hakkında neler söyleyeceğin kaygısını yaratır. Bunu bizzat tecrübe ederek öğrendim. Bir mülakat esnasında, eski işverenim hakkında kibar ifadeler kullanmıştım. Oysa mülakatı yapan kişi, eski işverenimin bana epey kötü davrandığını zaten biliyormuş. Bu konuyu gündeme getirmediğimden dolayı hakkımda oldukça iyi şeyler düşünmüş, hatta yıllar sonra bana bundan bahsetmişti. Eski işverenin hakkında birkaç güzel laf etmek için hazırlık yap veya eski işverenin sana kötü referans vereceğini düşünüyorsan, “genelde herkesle anlaşırım, ancak bilmediğim bir sebepten dolayı eski işverenimle bir türlü anlaşamadık; böyle bir şey başıma hiç gelmemişti ve bir daha da gelmemesini umuyorum” diyerek bunu boşa çıkart. Muhtemel Sorulara Verilebilecek 89 “İyi Cevabı” Ezberlemek İçin Zaman Harcamana Gerek Yok; Sadece Beş Önemli Soru Vardır İşveren, elbette seni işe alıp almayacağını anlamak için sana birtakım sorular soracak. Mülakatlarla ilgili bir sürü kitap var ve bunların birçoğu böyle soruları ve bunlara verilecek zekice yanıtları içeriyor. Bu kitaplarda şu tarz sorular bulunabilir: • Bu şirket hakkında neler biliyorsunuz? • Kendinizden bahseder misiniz? • Bu işe neden başvurdunuz? • Kendinizi nasıl tarif edersiniz? • En güçlü olduğunuz konular nelerdir? • En zayıf olduğunuz konular nelerdir? • En iyi yapmak istediğiniz iş nedir? • İş dışında nelerle ilgilenirsiniz? • Sizi en çok memnun eden başarınız neydi? • Son işinizden neden ayrıldınız? • (İşten çıkarıldıysan) Neden işten çıkarıldınız? • Beş yıl sonra kendinizi nerede görüyorsunuz? • Hayattaki hedefleriniz neler? • Son işinizde ne kadar kazanıyordunuz? Bu liste böyle uzayıp gider ve kimi kitaplarda bu sorulardan yüzlercesi sorulur. Tüm bu soruların dahiyane yanıtlarını bulman—ki bu kitaplar seni bu yanıtlarla donatacaklarını iddia eder—bunları not edip ezberlemen gerektiği söylenir. Bunların iyi niyetlerle yazıldığından kimsenin şüphesi yok, zaten işler on yıllar boyu böyle yürüdü. Ancak artık 21. yüzyıldayız ve bazı şeyler kolaylaştı. Artık sadece beş temel sorunun üzerinde durulması gerektiğini biliyoruz. Beş. Yalnızca beş. Seni işe alma kudretine sahip insanlar, doğrudan sorarak ya da dolaylı şekillerde bu beş sorunun yanıtını almak ister: 1. “Buraya neden geldin?” Bu sorudan kasıtları şudur: “Başka bir yere gideceğine neden benim kapımı çaldın?” 2. “Bizim için neler yapabilirsin?” Bu sorudan kasıtları şudur: “Seni işe aldığımda halihazırda uğraştığım sorunların parçası mı olacaksın yoksa bunları çözen biri mi olacaksın? Becerilerin neler ve uğraştığımız alan veya konu hakkında ne kadar şey biliyorsun?” 3. “Nasıl bir kişiliğe sahipsin?” Bu sorudan kasıtları şudur: “Uyum sağlayabilecek misin? İnsanların seninle birlikte çalışmasını kolaylaştıran bir kişiliğin var mı ve bizim değerlerimize sahip misin?” 4. “Bu işe başvuran diğer on dokuz veya dokuz yüz adaydan seni farklı kılan şey nedir?” Bu sorudan kasıtları şudur: “Diğer insanlara nazaran çalışırken daha iyi alışkanlıkların mı var, işe erken mi gelirsin, mesaiye kalır mısın, daha titiz mi çalışırsın, daha hızlı mı çalışırsın, standartların daha mı yüksek, zor olan yolu mu seçersin veya… ne?” 5. “Buna gücümüz yeter mi?” Bu sorudan kasıtları şudur: “Seni burada işe almaya karar verdiğimizde bunun karşılığında ne istersin, bunu ödemek ister miyiz veya ödeyebilir miyiz? Sana, organizasyon şemasında senin bir üstündeki insandan daha fazlasını ödeyemeyiz.” İşverenler, bu beş sorunun yanıtını almak için can atarlar. Mülakat, işveren bu soruların yanıtını alamadan bitse bile bu gerçek değişmez. Bu sorular, sohbetin yüzeyinin altından akmaya devam eder, konuşulan her şeyin yüzeyi altında ak

17 maya devam eder. Görüşme esnasında işverenin bu sorulara dair bir şeyler öğrenmesi için yapacağın herhangi bir şey, mülakatı işveren açısından daha tatmin edici hale getirecektir. Bunu ezberlemene gerek yok. Km Cevapları Kend Başına Bulman Lazım Görüşme sırasında tıpkı sana yöneltilen temel sorular gibi, senin de soruların olur: 1. “Bu iş neleri kapsıyor?” Bu işleri yapmaktan hoşlanıp hoşlanmayacağını ve yapıp yapamayacağını anlamak için tam olarak hangi işleri yerine getirmeni istiyorlar? 2. “Bu işi üstlenecek birinin sergilemesi gereken beceriler nelerdir?” Söz konusu işi hakkıyla yerine getirecek bir çalışanın sahip olması gereken becerilerine dair işverenin düşünceleri neler? Bu düşünceler seninkiyle örtüşüyor mu? 3. “Bunlar birlikte çalışmak istediğim tarzda insanlar mı?” Sezgilerin sana bu insanlarla rahat çalışamayacağını söylüyorsa bunu görmezden gelme! İş yapmanı kolaylaştıracak ve seninle çok zıt değerlere sahip olmayan çalışma arkadaşların olacak mı? 4. “Diyelim ki işvereni gözüm tuttu; onu bu işe başvuran diğer insanlardan farklı olduğuma tümüyle nasıl ikna ederim?” Seni, seninle aynı işi yapabilen insanlardan farklı kılan şeyin ne olduğunu düşünmeye vakit ayırman lazım. Örneğin, sorunları iyi tahlil edebiliyorsan bunu nasıl yapıyorsun? Dikkatlice mi? Sezgisel olarak mı? Bu alanda senin üstünde bulunan otoritelere danışarak mı? Uzun lafın kısası iş yapma tarzına dikkat çekmen lazım. 5. “Onları, beni istediğim maaşla işe almaları için ikna edebilir miyim?” Bunun için maaşına dair nasıl bir müzakere yürüteceğini bilmen gerekir. Bu konuyu bir sonraki bölümde ele alacağız. Muhtemelen, birinci ve ikinci soruyu yüksek sesle soracaksın. Üçüncü sorunun yanıtı için sessizce gözlemlemeyi tercih edeceksin. Dördüncü ve beşinci sorunun altından kalkmak içinse hazırlık yapacaksın (bak. bir sonraki bölüm). Bu soruların yanıtını almanın çeşitli yöntemleri vardır. İş arama sürecinde onların kuruluşuyla görüşme kararı almanı sağlayan unsurlardan, bu kuruluşa dair ilgini çeken özelliklere kadar çeşitli girizgâhlarla bu sorulara yanıt bulabilirsin. Mülakatın geri kalan zamanında ise yukarıda bahsi geçen beş sorunun yanıtını—kendine has yöntemlerle—öğrenmeye çalışırsın. Var olan bir iş için değil de senin için yaratmalarını umduğun bir iş için oraya gittiysen, bu sorular (yine) biraz farklı bir biçimde ortaya çıkıverir. Bu durumda bu beş soru, seni işe alacak kişiye söyleyeceğin beş beyanata dönüşür. Ona, 1. Bu kuruluşta hoşuna giden şeyleri söylersin. 2. Bu alanda ve bu kuruluşta sana ilginç gelen ihtiyaçlardan (onların ağzından çıkmadığı sürece, “sorunlar” kelimesini kullanma, çoğu işveren aynı anlamı taşıyan “meydan okumalar” veya “ihtiyaçlar” gibi kelimeleri kullanmayı tercih eder) bahsedersin. 3. Bu ihtiyaçları karşılamak için hangi beceriler gerektiğine dair düşüncelerini aktarırsın. 4. Geçmiş deneyimlerinden bir şeyler anlatarak bu becerilere sahip olduğunu kanıtlarsın. İşverenler, “…. işini iyi yaparım” gibi muğlak ifadelerden çok, geçmişte sergilediğin performansa ve başardığın şeylere dair örnekler görmek ister. Aktarılabilir becerilerine, devreye sokmaya hazır olduğun becerilere, kendini düzenleme becerine, yani kişilik özelliklerine dair somut örnekler görmek isterler. Birbirinize karşılıklı olarak sorabileceğiniz soruların başında şu gelir: “Bu işin altından kalkmak için gereken en önemli üç özellik nedir?” Bunun ardından, görüşme boyunca bu üç özelliğe sahip olduğunu göstermen gerekir. 5. Onlara, seni özgün kılan şeylerin neler olduğunu söylemelisin. Önceden de söylediğim gibi: Her müstakbel işveren, seni, aynı işi yapabilen diğer on dokuz veya dokuz yüz insandan farklı kılan şeylerin neler olduğunu öğrenmek ister. Bunların neler olduğunu bilmek durumundasın. Bunlar hakkında konuşmakla yetinmemeli, görüşme boyunca sergilediğin duruşla bunu göstermelisin. Mülakat Boyunca Şunu Aklında Tut: İşverenler Aslında Geçmşnle Pek İlglenmez, Geçmşne Dar Sorularının Neden, Sadece Geleceğn (Davranışlarını) Öngöreblmektr ABD’de işverenler sadece işin gereklerine ve beklentilere dair sorular sorabilir. İnançlara, dine, ırka, yaşa, cinsel yönelimlere veya medeni duruma dair sorular soramazlar. Bunun dışında geçmişine dair soracakları sorular, oyunun kuralına uygundur. Ancak, işverenin senin geçmişini öğrenmeye ça

18 lışması kafanı karıştırmasın. Bir işverenin tek korkusu senin geleceğinle, yani onlarla birlikte yol alacağın zamanla ilgilidir. Geleceği öngörmek imkânsız olduğu için genelde geçmişine (davranışlarına) dair sorular sorarak geleceğini kestirmeye çalışırlar. Önceden de altını çizdiğim gibi, çoğu durumda seni işe alma kudretine sahip kişi endişelidir veya korkuyordur. Sordukları tüm soruların altında işte bu kaygılar ve korkular yatar. Mülakat İlerledkçe, İşverenn Yönelttğ Soruların Zaman Kplernn Yavaş Yavaş Değştğn Fark Edeceksn Mülakat senin lehine gelişiyorsa işverenin sorularının zaman aralığı şu aşamalardan geçer. 1. Uzak Geçmiş: “Liseyi nerede okudunuz?” 2. Yakın Geçmiş: “Son işinizden bahseder misiniz?” 3. Şimdiki Zaman: “Nasıl bir iş arıyorsunuz?” 4. Yakın Gelecek: “Gelecek hafta bir mülakat daha yapabilir miyiz?” 5. Uzak Gelecek: “Bundan beş yıl sonra nerede olmak istersiniz?” Mülakatı yapan kişinin sorularındaki zaman aralığı geçmişten geleceğe doğru kayıyorsa, işlerin senin açından yolunda olduğunu düşünebilirsin. Öte yandan, sorular geçmişte takılıp kalıyorsa çok hoş bir gelişimden bahsetmek zor. Sorular kesin olarak geleceğe doğru ilerlediğinde, söz konusu işin ayrıntılarına girme zamanın gelmiş demektir. Uzmanlar, bu noktada şuna benzer sorular yöneltmenin önem taşıdığını belirtiyor: Benim yapmamı düşündüğünüz iş tam olarak nedir? İşe alınırsam sorumluluklarım neler olacak? Neleri başarmam gerekiyor? Kimlerle çalışacağım, bir ekiple mi yoksa bir grupla mı? Kimlere rapor vermem gerekir? Bu işi kotarmak için ihtiyaç duyacağım bilgileri vermekten kim sorumlu olacak? Hangi aralıklarla ve kim tarafından değerlendirileceğim? Bu pozisyonda daha önceleri çalışmış insanların güçlü ve zayıf yönleri nelerdi? Siz neden burada çalışmayı tercih ettiniz? Burada işe başlamadan önce bu şirket hakkında neleri bilmek isterdiniz? Bu işte başarılı olmanızı sağlayan özelliklerin neler olduğunu düşünüyorsunuz? İşe alınacak olsam birlikte ve adına çalışacağım insanlar kimler (bu kişi siz değilseniz)? Mülakatlarda İnsanlar Çoğu Zaman İlk İk Dakkada, Ejderhalara Değl Svrsneklere Yenlrler Şunu düşün: muhteşem becerilere sahipsin, bu kuruluş hakkında kılı kırk yaran bir araştırma yapmışsın, iş görüşmelerinde “doğru cevap” verme erbabı olacak kadar pratik kazanmışsın, tam bu işe göresin, ancak görüşmede kaybeden sen oluyorsun çünkü… ağzın korkunç derecede kokuyor. İnsanların mülakatlardan mağlup ayrılmasının çoğu zaman nedeni bu kadar basittir; bu ilk iki dakika içinde gerçekleşir. Mülakatının ilk otuz saniyesi ile ilk iki dakikası arasında, seni işe alacak kişinin homurdanmaya başlayıp kendi kendine “umarım bunun dışında başka adaylarımız da vardır” demesine yol açan mülakat sivrisineklerinin nerelere konduğuna bir bakalım: 1. Görünümün ve kişisel alışkanlıkların: Erkeksen ve eğer • yeni duş aldıysan, saç ve sakal tıraşını yeni olduysan, tırnakların temizse, deodorant kullanıyorsan • yeni yıkanmış kıyafetler giydiysen, pantolonun iyi ütülenmişse, ayakkabıların yeni parlatılmışsa • nefesin kötü kokmuyorsa; kapalı büro ortamına sarmısak, soğan, tütün, alkol kokusu yaymak yerine dişlerini fırçalayıp diş ipi kullandıysan • odaya girdiğinde litrelerce tıraş losyonundan oluşan bir esinti önünden gitmiyorsa işe alınma olasılığın daha yüksektir. Kadınsan ve eğer • yeni duş aldıysan, tonla makyaj yapmadıysan, saçına şekil verdiysen, tırnakların parmaklarından fırlayıp on beş santim uzamıyorsa, temizse veya güzelce manikürlenmişse, deodorant kullanıyorsan • üzerindeki kıyafetler yeni yıkanmışsa, ince bir zevkle seçilmiş kıyafetler giydiysen, ayağında sandaletle de

19 ğil ayakkabılarla dolaşıyorsan, ilgileri fazlasıyla üzerine çeken cesur şeyler giymemişsen • nefesin kötü kokmuyorsa, kapalı büro ortamına sarmısak, soğan, tütün, alkol kokusu yaymak yerine dişlerini fırçalayıp diş ipi kullandıysan • odaya girdiğinde litrelerce parfüm kokusundan oluşan bir esinti önünden gitmiyorsa işe alınma olasılığın daha yüksektir. 2. Tedirginlik: • işverenle göz teması kurmaktan özenle kaçınıyorsan (bu kocaman bir hayır-hayır anlamına gelir) • işverenin elini çok gevşek sıkarsan • sandalyede fazla rahat oturursan, durmadan ellerinle oynarsan, eklemlerini çıtırdatırsan, mülakat boyunca saçınla oynarsan rüzgârı arkana almış sayılmazsın. 3. Özgüven eksikliği: • duyulamayacak kadar yavaş veya yan odadan duyulacak kadar yüksek sesle konuşursan • yanıtların fazla tereddütlüyse • işverenin tüm sorularına tek kelimelik yanıtlar verirsen • işverenin lafını sürekli kesersen • başarılarını ve yeteneklerini hafife alırsan, mülakat boyunca özeleştiri yaparsan işler tersine döner. 4. Başkalarına karşı tutumun: • resepsiyon görevlisine, sekretere ve (öğle yemeği yediğinizde) garsona nezaketinde noksanlar varsa • eski işverenlerin ve işyerlerine dair eleştirinin dozunu kaçırırsan • görüşmede içki içersen. İşveren seni öğle yemeğine götürdüğü zaman alkollü bir içecek istemek çok ama çok kötü bir fikirdir, çünkü bu, işverenin kafasında “Normalde bir taneyle yetiniyor mu, yoksa içmeye devam mı ediyor?” sorusunu yaratır. Onlar içse bile, sen içme. • oradan ayrılırken teşekkür etmeyi unutursan veya mülakatın ardından bir teşekkür mesajı yollamazsan. Bir insan kaynakları uzmanı şunları söylüyor: “Adayın kısa bir teşekkür notu, bana bu kişinin iddialı olduğunu, motive olduğunu, oyunun kurallarını bilen müşteri hizmetlerine odaklanan bir satış temsilcisi olduğunu söyler. Görüştüğüm herkeste bu özellikleri ararım.” • bu arada birçok işveren sigara içip içmediğini görmek için seni, büroda ya da öğle yemeğinde gözlemler. Seattle Üniversitesi İşletme Bölümü’ne bağlı bir profesörün yaptığı araştırmaya göre, aynı nitelikteki iki kişi arasındaki yarışta, sigara içmeyen adayın kazanma şansı yüzde 94. 5. Değerlerin: • sende kibir veya öfkeye dair herhangi bir emare; geciktiğine, randevularına yetişemediğine ve—söz konusu mülakat dahil olmak üzere—kimi şeyleri zamanında yerine getirmediğine dair herhangi bir izlenim • tembel veya motivasyonsuz olduğuna dair herhangi bir emare • sürekli şikâyet ettiğine veya başkalarını suçladığına dair herhangi bir emare • dürüst olmadığına veya yalan söylediğine—özellikle özgeçmişinde veya mülakat esnasında—dair herhangi bir emare • sorumsuz olduğuna, işten kaytarabileceğine dair bir emare • talimatlara veya kurallara uymadığına dair herhangi bir emare • bu kuruluşa ve yapmaya çalıştığı şeylere yönelik coşku duymadığına dair herhangi bir emare • istikrarsız olduğuna, uygun yanıtlar vermediğine ve benzeri şeylere dair herhangi bir emare • sahip olduğun değerlerin kanıtı olabilecek şeyler: büroda ne gibi şeylerin seni etkilediği, bu işi almak için nelerden feragat etmeye hazır olduğun veya olmadığın; iş karşısında duyduğun coşku, söz konusu şirketi araştırma konusunda gösterdiğin ya da göstermediğin özen vs. Mülakat Bitmeden Önce Sorman Gereken Beş Soru Şu beş soruyu sormadan görüşmenin sona ermesine izin verme: 1. “Bu işi alacak mıyım?” Evet, biliyorum kulağa saçma geliyor, ancak şaşırtacak sayıda kişi mülakatın sonunda uygun bir üslupla söz konusu işi isteyerek işini sağlama alıyor. İş hakkında her şeyi dinledikten ve bu işi istedi

20 ğine emin olduktan sonra bu işi talep etmelisin. En kötü durumda “ne yazık ki hayır” veya “sizi ikinci bir mülakat için çağıracağız” denir. 2. “Ne zaman haber verirsiniz?” İşveren, “bunun üzerine düşünmek için biraz zamana ihtiyacımız var” veya “sizi ikinci bir görüşme için arayacağız” derse, bunu bir iyi niyet gösterisi olarak kabul edip yoluna devam etmek yerine işini sağlama alman daha mantıklıdır. 3. “Sizden en geç ne zamana kadar haber alırım?” İşveren, bir önceki sorunu cevaplarken muhtemelen sana ne zaman geri döneceğine dair en iyi tahminini söylemiştir. Şimdi en kötü durumda neler olabileceğini öğrenmek istiyorsun. Bu arada, iş aradığım bir dönemde benimle mülakat yapan kişiye en geç ne zaman geri döneceklerini sorduğumda “hiçbir zaman!” demişti. Çok şakacı olduğunu düşünmüştüm. Ancak son derece ciddi olduğu ortaya çıktı. Birkaç kere bağlantı kurmaya çalışsam da ondan bir daha hiç haber alamadım. 4. “Olur da bana geri dönmeyi unutursanız bu tarihten sonra size ulaşmamın bir sakıncası var mı?” Bazı işverenler bu soruya kızar ama bunu sevimli bir ifadeyle sormanız ortamı biraz neşelendirebilir. Birçok işveren, özünde işini güvence altına almana hizmet eden bu önlemini takdir eder. İşlerinin yoğunlaşabileceğini, başka işlere boğulabileceklerini, sana verdikleri sözü unutabileceklerini onlar da biliyorlar. 5. (Bir diğer seçenek) “Beni işe almak isteyebilecek başka birini tanıyor musunuz?” Bu soru, ancak yukarıdaki ilk soruya “hayır” cevabını verdiklerinde gündeme getirilmelidir.) Yukarıdaki sorulara verdikleri yanıtları not al, izin isteyip sana zamanlarını ayırdıkları için onlara içtenlikle teşekkür et, sağlam bir biçimde ellerini sık ve orayı terk et. 7 İş Bulma Hakkında Okulda Öğrenmediğimiz Şeyler: Ücret Pazarlığı Bir keresinde, ilk işini bulmanın mutluluk sarhoşluğunu yaşayan bir üniversite mezunuyla laflamıştım. “Sana ne verecekler?” diye sordum. Şaşkın şaşkın bakakaldı. “Bilmiyorum. Hiç sormadım. Sadece düzenli maaş vereceklerini biliyorum” dedi ve ilk maaşını aldığında korkunç gerçekle yüzleşti. O kadar sefil bir maaştı ki gözlerine inanamadı. Ve böylece herkesin öğrenmesi gereken şeyi öğrenmiş oldu: Bir işi kabul etmeden önce maaşı sor. Sor ve bunun pazarlığını yürüt. Pazarlık kısmı korkutucu olabilir ve kendimizi buna hazır hissetmeyebiliriz. Ancak mesele o kadar da zor değildir. Bu mesele üzerine kitap yazılabilir (ve yazıldı da), ancak aklında tutman gereken yalnızca altı sır var. Ücret Pazarlığının İlk Sırrı: Mülakat Sona Erp Sen İşe Alacaklarını Kesn Olarak Söylemedkler Müddetçe Maaş Konusunu Açma İşe alım görüşmesinin sonuca bağlandığı yeri tanımlamak zordur. İşverenin, “Bu kişiyi almalıyız!” dediği veya bunu düşündüğü an, bu noktaya en yakın andır. Bu, ilk (ve dolayısıyla son) mülakatın veya çoğu zaman aynı kuruluştaki farklı kişilerle yapılan bir dizi mülakatın sonu olabilir. Görüşmelerin ardından işler lehine gelişir, birbirinizden hoşnut kalır ve onların kanı sana giderek kaynamaya başlarsa, seni işe almayı teklif edeceklerdir. Sadece, ama sadece bu noktadan itibaren her işverenin aklını kurcalayan o bildik soruyla ilgilenmenin vakti gelmiştir: Bu kişi bana neye mal olacak? Ve bu soruyla senin de ilgilenmenin vakti gelmiştir: Bana ne kadar ücret ödeyecekler? İşveren, “Nasıl bir maaş düşünüyorsun?” gibi bir soru sorarak bir biçimde maaş meselesini daha önceden açarsa, elinin altında üç cevap bulundurmalısın. Cevap # 1: İşveren, nazik birine benziyorsa verebileceğin en iyi ve zarif cevap şu olabilir: “Beni kesin olarak işe almaya karar vermediğiniz ve benim de size yardımcı olabileceğime karar kılmadığım müddetçe, maaşa dair bir tartışma erken olur.” Bu çoğu durumda işe yarar. Cevap # 2: Ancak bu bazen işe yaramaz. Mülakat odasına girdiğin andan itibaren ne kadar maaş istediğini bilmek isteyen bir işverenle de karşı karşıya kalabilirsin. Bu noktada ikinci cevabını kullanırsın: “Bu sorunuzu memnuniyetle yanıtlarım, ancak bundan önce işin tam olarak neleri kapsadığını anlamama yardımcı olabilir misiniz?” Cevap #3: Bu çoğu durumda iyi bir cevaptır. Ama peki ya

21 işe yaramazsa? İşveren sesini yükselterek, “hadi ama benimle oyun oynama, ne kadar maaş istediğini bilmek istiyorum” derse? 3. yanıt işte tam da bu durumlarda devreye girer. Bir aralık belirt. Örneğin, “Yıllık 30.000 ila 40.000 lira arasında bir maaş düşünüyorum.” Eğer işveren net bir rakam duymak istiyorsa, bunun ne anlama geldiğini düşün. Mesele açık, onun kafasında bir rakam var ve pazarlık yapman mümkün değil. Bu sık rastlanır bir tutum, çünkü işverenler onlarca aday arasından kimi işe alacaklarına ve almayacaklarına karar verirken maaş meselesini en önemli kriter olarak görüyor. MAAŞ MESELESİ NE ZAMAN GÜNDEME GETİRİLMELİ Şu koşulların tümü yerine gelmeden herhangi bir işverenle maaş meselesini tartışma: • Seni, başvuran diğer kişilerden ne denli üstün olduğunu görecek kadar tanımadıkları sürece • Sen onları iyice tanımadığın sürece • İşin tam olarak neleri kapsadığını öğrenmediğin sürece • Onlar, işin gerektirdiklerini ne kadar karşılayacağını öğrenmedikleri sürece • Orada, o iş için son mülakata alınmadığın sürece • “Gerçekten burada çalışmak istiyorum” diyerek bir karara varmadığın sürece • “Seni istiyoruz” demedikleri sürece • “Seni işe almalıyız” demedikleri sürece Ücret Pazarlığının İkinci Sırrı: Ücret Pazarlığının Amacı İşverenn Sen İşe Almak İçn En Fazla Ne Vermeye Hazır Olduğunu Görmektr Her işveren her işe alım mülakatında, bu pozisyon için ödemeye hazır oldukları en yüksek rakamı baştan söylüyor olsaydı ücret pazarlığı diye bir şey olmazdı. Elbette kimi işverenler bunu yapıyor. Bu da herhangi bir pazarlığın söz konusu olmadığı anlamına gelir. Fakat bunlar istisnadır. Çoğu işveren bunu yapmaz. Seni daha ucuza çalıştırma ümidiyle, sonunda ödemeye hazır oldukları rakamdan daha düşük bir rakamla işe başlarlar. Bu bir aralık yaratır. Maaş müzakeresi denen mesele de bu aralıktan ibarettir. Örneğin, işveren, birisini saatine 20 TL’ye işe almak istediğinde teklifi saatlik 12 TL’den açar. Bu durumda maaş aralığı saatlik 12 ila 20 TL arasındadır. Peki, sen neden müzakere edersin? Böylesine bir aralık söz konusuysa, işverenin bu aralık dahilinde sana vermeye hazır olduğu en yüksek maaşı öğrenmek için elinden geleni yaparsın. İşveren, elinden geldiğince tasarruf yapmayı, sen de evine ve ailene en iyi maaşı alarak geri dönmeyi amaçlarsın. İkinizin de amaçlarında bir sorun yok. İşverenin daha düşük bir ücret teklif etmesi, maaş müzakeresinin meşru ve beklenen bir hamlesidir. Ücret Pazarlığının Üçüncü Sırrı: Ücret Pazarlığı Sırasında Rakam Belrten İlk Kş Asla Sen Olma Ücret konusunun görüşmenin büyük kısmında kuliste saklandığı ve nihayetinde sahneye çıktığı durumlarda, rakam belirten ilk kişinin işveren olmasını sağlamalısın. Nedendir bilinmez, yıllara dayanan gözlemlerden elde edilen sonuca göre, maaşa dair ilk rakamı belirten genelde kaybediyor. Bunun neden böyle olduğuna dair sonsuza kadar kafa patlatabilirsin; ancak tek bildiğimiz şey bunun böyle olduğudur. Tecrübesiz işverenler/mülakat yapan kişiler çoğu zaman bu tuhaf kuraldan habersizdir. Ancak, tecrübeli olanlar bunun gayet iyi farkındadır; bundan dolayı, “maaş konusunda ne düşünüyorsunuz?” gibi masumane sorularla her zaman topu ilk sana atarlar—sen de, bana ne istediğimi sormak ne kadar da nazik bir davranış, diye düşünebilirsin. Hayır, hayır, hayır. Bunun nezaketle alakası yok. İlk senin bir rakam belirtmeni ümit ederler, çünkü şu deneysel doğruyu bilirler: Maaşa dair ilk rakamı belirten, genelde ücret pazarlığından zararlı çıkar. Senden bir rakam istediklerinde karşı hamlen şu şekilde olmalıdır: “Bu pozisyonu açan siz olduğunuza göre aklınızda buna dair bir rakam olmalı. Bu rakamı öğrenmek isterim.”

22 Ücret Pazarlığının Dördüncü Sırrı: Mülakata Gtmeden Önce Kend Alanına ve/veya Söz Konusu Kuruluştak Ortalama Maaşlara Dar Özenl Br Araştırma Yap Dediğim gibi, işveren en üst rakamı belirtmeyip açılışı daha düşük bir rakamla yaparsa maaşı müzakere etmek mümkündür. Tamam, şimdi en can alıcı sorumuzu soralım: İşverenin ilk teklif ettiği rakamın sadece bir açılış teklifi mi yoksa en son teklif mi olduğunu nerden anlarsın? Cevap şudur: Mülakata gitmeden önce söz konusu alana ve kuruluşa dair araştırmalar yaparak. Bu, zahmete katlanmaya değer mi? Evet, kararlıysan değer. Bana güven, maaşa dair araştırmalarda bulunmak mutlaka meyvesini veriyor. En çok ilgini çeken üç veya dört kuruluşun bu bilgilerini taramak bir ila üç gününü aldı farz edelim. Bu araştırmayı yaptığın için normalde alacağın maaştan yıllık 15.000 TL daha yüksek bir maaş istediğini ve bunu aldığını farz edelim. Maaş konusunda bir araştırma yaptığın için sadece bundan sonraki üç yılda 45.000 TL daha fazla para kazanacaksın. Bir ila üç günlük bir iş için fena bir ücret sayılmaz! Ve bu daha fazla da olabilir. Bunu yaşayan birçok kişi tanıyorum. Bu bilgileri toparlamak için fazla tembel veya fazla aceleci olanları maddi bir ceza bekliyor. Daha basit ifade etmek gerekirse: Araştırmazsan, bedelini ödersin! Ücret Pazarlığının Beşinci Sırrı: İşverenn Aklındak Ücretn Aşağı Yukarı Ne Olduğunu Araştır ve Kendne Buna Göre Br Aralık Belrle İŞVERENİN MAAŞ ARALIĞI Son mülakatını yapmak üzere bir kuruluşa gitmeden önce, maaşa dair birden fazla rakamın elinin altında olması gerekir. İşverenin aklındaki maaş aralığı, yani sana teklif edeceği en düşük ve en yüksek rakam nedir? Beş kişiden fazlasını çalıştıran her kuruluşta bu aralığı saptamak görece kolaydır. Senin üstünde çalışabilecek kişiden az ve senin altında çalışabilecek kişiden fazla ücret söz konusudur. Burada ufacık bir sorun var: Senin üstünde ve altında çalışabilecek olanların maaşını nasıl öğreneceksin? Öncelikle isimlerini veya pozisyonlarını öğrenmek durumundasın. Söz konusu kuruluş küçük çaplıysa—yirmi veya daha az kişi istihdam ediyorsa—bu bilgiye ulaşmak nispeten kolaydır. Kişisel ilişkilerini kullanarak bu çalışanlarla veya eski çalışanlarla temasa geçebilirsin. Tekrarlamakta fayda var: İstihdam alanlarının yaklaşık üçte ikisi bu ölçekteki işletmeler tarafından yaratılıyor. Daha büyük bir şirketin peşine düştüysen, zaten bildiğin bir can simidine sarılacaksın demektir, bu da sahip olduğun ilişkilerinin tümüdür (ailen, arkadaşların, akrabaların). Başka bir deyişle, ilgilendiğin yerlerde çalışan veya çalışmış olan birini tanıyan, yani senin için bu enformasyona erişecek birini arıyorsun. Ne yaparsan yap, belli bir kuruluşta sürekli duvara tosluyorsan (orada çalışan herkes sır tutmaya ant içmiş ve tüm eski çalışanlar Sibirya’ya yollanmışsa), bu kuruluşun en yakın rakibinden bilgi edinmeye çalış. Örneğin, X Bankasında veznedarların aldığı maaşı öğrenmeye çalışıyorsun ve burada veznedar maaşlarının sır gibi saklandığını görüyorsun. Bu durumda araştırmanda Y Bankasını temel alır ve orada bu enformasyona erişmenin mümkün olup olmadığına bakarsın. Daha kolaysa, iki bankanın da maaş ölçeğinin benzer olduğunu, Y Bankasına dair öğrendiklerinin X Bankasına da uyarlanabileceğini varsayabilirsin. Uzmanlar, maaşa dair yapılan araştırmalar sırasında, kamu kuruluşlarının özel sektördekine benzer pozisyonları barındırdığını ve kamu kuruluşlarındaki iş tanımları ile maaş aralıklarının kamuoyuna açık olduğunu dikkate almanı söylüyor. Sana en yakın yerdeki kamu kuruluşuna git, özel sektörde aradığın işe en yakın iş tanımına bak ve işe başlarken verilen maaşı sor. MAAŞ ARALIĞIN Aklındaki iş için işverenin maaş aralığına dair bir tahminde bulunduktan sonra, buna uygun bir biçimde kendi maaş aralığını belirle. Bir örnek vereyim. Diyelim ki, işverenin maaş aralığının 36.500 TL ila 47.200 TL olduğunu tahmin ediyorsun. Buna uygun bir biçimde sen de bir maaş aralığı belirleyeceksin. İstediğin yüksek maaşı haklı çıkaracak şekilde bu kuruluşa nasıl para kazandıracağını veya tasarruf etmesini sağlayacağını anlatmak için hazırlık yapman bu konuşma açısından

23 iyi olacaktır. Bunun seni istediğin maaşa yakınlaştırmada isabetli bir yöntem olacağını umuyorum. Avrupa’nın önde gelen iş arama uzmanı Daniel Porot, bir işverenle birbirinize kanınız kaynadığında, ancak işveren istediğin maaşı karşılayamadığında, onlara zamanının bir kısmını sunabileceğini söylüyor. Diyelim 35.000 TL’ye ihtiyaç duyuyor ve bunu hak ettiğini düşünüyorsan ve onlar sadece 21.000 TL verebiliyorlarsa, bu iş için haftanın üç gününü ayırabileceğini hiç düşünmüş müydün? Bu, diğer iki günde başka bir yerde çalışman için sana zaman tanıyacaktır. Elbette, bu üç günde o kadar çok iş yapacaksın ki, bu pazarlığın ne kadar işe yaradığını düşünüp mutlu olacaklar. Ücret Pazarlığının Altıncı Sırrı: Ücret Görüşmesn Nasıl Sonlandıracağını Bl; Mesele Açıkta Kalmasın Bu işverenle yürüttüğün maaş müzakeresi yan ödemeler meselesine değinmeden kapanmış sayılmaz. Süt izinleri, çocuk yardımları vs. çoğu işçinin maaşına yüzde 10’luk bir katkı sağlar. Yani, bir çalışan ayda 3000 TL kazanıyorsa, yan ödemeler buna 300 TL civarında bir rakam ekler. Dolayısıyla mülakata girmeden önce kendi açından hangi hakların özellikle önem taşıdığını bilmeli ve gerektiğinde özellikle önemsediğin hakları müzakere etmelisin. Bunu önceden düşünmüş olman görüşmeni fazlasıyla kolaylaştıracaktır. Son olarak, bunların yazılı olarak özetlenmesini rica etmelisin. Daima bir anlaşma mektubu—veya iş sözleşmesi—iste. Ne yazık ki, kimi yöneticiler görüşmelerde söylediklerini “unutur” veya inkâr eder. Aynı şekilde birçok yönetici söz konusu şirketlerden ayrılabilir ve onlardan sonra gelen kişi yazılı olmayan her sözün varlığını inkâr edebilir: “Size bunları neden söylediklerini bilmiyorum, ancak çok açık bir biçimde yetkilerini aşan bir vaatte bulunmuşlar, buna uymamız mümkün değil.” Sonuç: En Büyük Sır Elbette bu taktikleri verirken görüşmenizin iyi geçtiğinden yola çıkıyoruz. Ancak iyi gidiyor gibi görünürken her şeyin ansızın mahvoluverdiği zamanlar da vardır. İşe alınırsın, ertesi pazartesi başlaman söylenir ve cuma günü aranıp tüm işe alım sürecinin “dondurulduğunu” duyabilirsin. Dolayısıyla yine kendini sokakları arşınlarken bulursun. Yıllar içinde bunun bu kadar sık gerçekleştiğini gördükten sonra, kitap boyunca dile getirdiğim gerçeği sana bir kez daha hatırlatmak isterim: Başarılı bir biçimde iş arayan ve kariyer değiştiren insanların her zaman alternatifleri vardır. Hayatta ne yapabileceklerine, Hemen şimdi ne yapmak istediklerini dile getirmeye, İş arama sürecini ele almaya, (sadece internete, sadece özgeçmişlerine, sadece ajanslara ve sadece ilanlara bel bağlamazlar) İş beklentilerine, Peşine düştükleri ve “hedefledikleri” kuruluşlara, İşverenlere ulaşmaya yönelik alternatif yöntemleri vardır. Bu senin açından şu anlama geliyor: Yeni bir işe başlayana dek birden fazla işvereni kovaladığından emin ol. 8 İş Bulma Hakkında Okulda Öğrenmediğimiz Şeyler: Mecbur Kaldığında Yeni Bir Kariyere Nasıl Yelken Açarsın? Meslek Testleri Ne Kadar İşe Yarar? Pekâlâ, kolları sıvayıp hayatında ilk kez bir kariyer için yola koyuluyor veya kariyer değiştirmeye hazırlanıyorsun. Öyleyse ne yapacaksın? Böyle durumlarda çoğumuz çeşitli testler yaparız, çünkü bu kolaydır. İş arayan veya kariyerini değiştirmek isteyen insanların dörtte üçü internet erişimine sahiptir ve internette tonlarca test bulunabilir. Aslına bakacak olursanız bunlara test yerine “araçlar” veya “değerlendirmeler” demek daha doğru olurdu. Ne var ki herkes bunlara “test” demeye pek meraklı. Meslek testleri, psikolojik testler, kişilik testleri vb. Şu veya bu biçimde bir test yap ve kendin hakkındaki her şeyi bil! Ne yapman veya ne olman gerektiğini testler sana söyleyecektir. Öyle mi?

24 Testlere Dair Altı Uyarı 1. Sen özelsin. Dünyada bir eşinin daha olmaması hiçbir testin SENİ ölçemeyeceği anlamına gelir; testler yalnızca genel bir tablo çizebilir. Testler, nüfusu gruplara ayırmaya eğilimlidir—testleri aynı şekilde cevaplayanlardan oluşan gruplar. Bir teste girdikten sonra, asla kendine “ben buyum herhalde” deme. Ailemde herkes “sol-beyinliydi”. Ben ise sağ-beyinliydim. Neyse ki babam sevgi dolu bir insandı ve bunu sorun etmedi. Herhangi bir meseleyi kavramakta kullandığım karmaşık yolu ona anlattığımda yürekten gelen sıcak bir ses tonuyla “Dick, seni hiç anlayamayacağım” derdi. Testler, bireylerle değil benzer gruplarla ilgilidir. Test sonuçları seni değil, testi senin gibi yanıtlayanları yorumlar. Belli insanlardan oluşan grubu tarif eden bu sonuçlar, aynı zamanda seni de tarif eder mi? Bu, senin o aileye ne kadar uyup uymadığınla bağlantılıdır ki, benim durumumda söz konusu olan uyumsuzluktu. Bu aileye dair karakteristik özellikler, senin her yönüne sirayet etmiş olabilir de olmayabilir de. Söz konusu gruba tıpatıp uyabilirsin de, önemli kimi özelliklerinden dolayı uymayabilirsin de. 2. Testin nasıl sonuçlanması istediğini önceden belirleme. Yeni fikirlere açık ve rahat ol. Testin belli bir biçimde sonuçlanması için kimi duygusal beklentiler geliştirmek kolaydır. Herkesten, herhangi bir zamanda yaşadığı herhangi bir yerin nelerini sevdiğine dair bir liste hazırlamasını istediğim bir iş arama çalıştayı düzenlemiştik. Listede yazanları bir öncelik sıralamasına koymalarını istedim; böylece yaşamak isteyecekleri yerin bir resmini oluşturmalarını amaçlıyordum. Çalıştayımıza Teksas’tan katılan inanılmaz sevimli bir kadın vardı, ona nasıl gittiğini sordum. Gözleri parlayarak “önceliklerimi diziyorum, nihayet sonuca, yani Teksas’a varana dek sıralamaya devam edeceğim” dedi. Bu elbette çok hoş; ancak testlerin belli bir sonucu vermesini istediğin zaman mesele bu kadar hoş olmuyor. Testlere giriyorsan açık bir insan olmalısın—yeni fikirlere açık olmalısın. Eğer sürekli testin sonucunu önceden tahmin etmeye çalışırsan, bu test sadece zaten üzerinde karar kıldığın bir yolu onaylayacaktır, bu durum söz konusuysa testler sana göre değil demektir. 3. Bir test yaparken, hayatta ne yapman gerektiğine dair kesin bir sonuçtan çok, kimi anahtarlar, kavrayışlar veya öneriler elde etmeyi beklemelisin. Ayrıca internette yapacağın testlerin, derin bilgi sahibi ve senin göremeyeceğin şeyleri görebilecek danışmanlar veya psikologlar eşliğinde yapılan testler kadar aydınlatıcı olmadığını aklında tut. Test sonuçlarını okurken sürekli şunu tekrarla. İpuçları, ipuçları, sadece ipuçları edinmek istiyorum. 4. Sadece bir tane değil, farklı testlere gir. Tek bir tanesi seni hızla yanlış yollara savurabilir. “Test etme ve ölçüm” alanında yüksek lisans veya doktora yapan insanlar, testlerin kusurlu, bilimsellikten uzak olabileceğini bilir. Geleceğini test sonuçlarına bağlamak, Oz Büyücüsü’nde perdenin arkasında duran adama güvenmek gibidir. 5. Testlere girerek geniş bir görüş açısı elde etmeye çalışırsın. Oysa testler seçenekleri elemeye yöneliktir. Peki, şimdi iyi bir test nasıldır? Toparlamak gerekirse: İyi bir test sana hayata dair daha çok olasılık sunar. Peki, kötü bir test nasıldır? Yine toparlamak gerekirse: Hayatına dair olasılıkları azaltır. 6. Testler için farklı farklı yorumlar yapılır. Yirmi yıl önce şu veya bu teste girerek kariyerlerinin yönünü çizen ve belirgin başarılar elde eden insanlarla karşılaşabilirsin. Ancak bu testler hakkında korkunç hikâyeler anlatan daha fazla sayıda insan var. Kariyer Seçmenin veya Değiştirmenin Yedi Kuralı Kariyer seçme veya kariyer değiştirme aşamasındaysan, işte sana aklında tutman gereken yedi kural: Kural #1: Sana ilginç gelen hatta seni şaşırtan herhangi bir kariyerin peşine düş. Bunu yapmadan önce de, bu kariyerin göründüğü kadar muhteşem olup olmadığını öğrenmek için o işi yapan insanlarla konuş. Onlara şunları sor: Bu işin en sevdiğin yanı nedir? En sevmediğin yanı nedir? Bu işe nasıl girdin? Bu son soru kulağa yersizmiş gibi gelse de, bu doğrultudaki bir işe veya kariyere nasıl ulaşılabileceğine ilişkin önemli ipuçları sunabilir. Kural #2: Bu geçiş sürecinde hem sabit kal, hem de bir değişim sergilemeye özen göster. Başka bir ifadeyle: her şeyi değiştirme. Arşimet’in14 kaldıraca dair söylediği sözleri hatırla: bana yeterli uzunlukta bir kaldıraç, bir destek noktası

25 ve durabileceğim bir yer verin, dünyayı kaldırayım. Hayatını değiştirirken duracağın bir noktaya ihtiyaç duyacaksın, bu yeri de sende sabit olan bazı şeyler sunuyor: Aktarılabilir becerilerin, değerlerin, kişiliğin, inancın. Belli alanlarda sabitliği koruma ilkesini aşağıdaki çizimle daha iyi anlayabiliriz. Diyelim televizyon yayıncılığı alanında çalışan bir muhasebecisin ve sağlık muhabiri olmak istiyorsun. Büyük bir hamle yaparak her şeyi değiştirmeyi elbette deneyebilirsin (bu, çizimde zor yol olarak adlandırılan yöntemdir), ancak unutma ki bu her şeyin değişmesi ve hiçbir şeyin sabit kalmaması demektir. Belli bir sabitliği korumak için önce iş unvanını ve daha sonra da alanını değiştirebilirsin. Ya da önce alanını sonra unvanını değiştirebilirsin (iki aşamalı). Kariyer değiştirmeye dönük bu iki aşamalı plan her adımda belli düzeyde bir sabitliğin korunmasını sağlar, geçmiş ile o aşama arasında belli bir süreklilik söz konusu olur—böylece attığın her adımda geçmiş deneyimlerine ve uzmanlıklarına başvurma şansın saklı kalır. Kural #3: İş piyasasını göz önünde bulundurmaktan ve “çekici” şeylere yönelmekten çok, kendinle ve senin ne istediğinle başlarsan iyi olur. Kısacası “hevesi” mi yoksa “tutkuyu” mu seçeceksin? Kural #4: Senin için en iyi iş, tercih ettiğin insanlardan oluşan iş ortamını, tercih ettiğin çalışma koşullarını, tercih ettiğin maaşı veya diğer girdileri sunan; en sevdiğin veya heyecan duyduğun alanlarda en sevdiğin aktarılabilir becerilerini kullandığın, tercih ettiğin hedeflere ve değerlere doğru gelişim gösteren iştir. Bunun için kapsamlı bir biçimde kendine dair bir döküm yapmalısın. Konuyla ilgili detaylı bilgileri 11. Bölümde okuyabilirsin. Kural #5: Tercihte bulunmaya ne kadar fazla zaman ayırırsan tercihin o kadar isabetli olur. “Hızlı ve kirli” çözümlerin peşine düşmenin mutlaka bir bedeli olur. Kural #6: İlk seferinde her şeyi doğru yapacaksın diye bir şey yok; hatalı bir tercihte bulunmak ölüm demek değil. Yol boyunca bunu düzeltecek zamanın olacak, yaşın ne olursa olsun. 21. yüzyılda ortalama bir insan, hayatı boyunca iki üç kariyere yelken açıyor. Kural #7: Eğlenebildiğin kadar eğlen. Ne kadar eğleniyorsan işini o kadar doğru yapıyorsun demektir. 9 İş Bulma Hakkında Okulda Öğrenmediğimiz Şeyler: Kendi İşini Nasıl Kurarsın? “Gün Boyu Yaptığım Tek Şey Senin Hayalini Kurmak…” Elbette, sen de bu hayali kurdun. Belki de binlerce kez. Herkes gibi. İşten gelirken veya işe giderken trafikte takılıp kaldığın her seferinde. Para kazanmak için yollara koyulmak yerine kendi işini kurmayı, belki de evden çalışmayı, kendi ürününü imal etmeyi veya hizmetini satmayı, kendinin patronu olarak tüm kârın sana kaldığı bir işi yapmayı şöyle bir aklından geçirmişsindir. Ancak bu hayaller seni bir yere getirmedi. Şimdiye kadar. Oysa şimdi işten ayrıldın, hiçbir yerde iş bulamıyor ya da bu maceraya yeniden başlamak istemiyorsun. Belki de zamanı gelmiştir, hayallerini yaşama geçirmenin tam sırasıdır. Evden Çalışmanın Beraberinde Getirdiği Üç Büyük Sorun 1. Uzmanlara göre evden çalışmanın en büyük sıkıntısı, evde çalışanların (en azından ABD’de) genelde sadece yüzde 70’inin ofislerde tam zamanlı çalışan bir meslektaşının kazandığı parayı kazanmasıdır. Bundan dolayı —refah payı şöyle dursun—hayatta kalmana yetecek kadar kazanıp kazanamayacağını iyi düşünmelisin. 2. Evde çalışmaya dair ikinci büyük sorun, aile ile işe ayrılan zaman arasında dengeyi sağlama noktasında yaşanır. Bazen aileye ayrılan zamandan çalınır, bazen de ailenin beklentileri (özellikle de küçük çocuklar söz konusu olduğunda) işe ayrılması gereken zamanı tüketir. Bundan dolayı, bunu nasıl disipline edebileceğine dair iyi bir planlama yapmalısın. 3. Son olarak şunu söylemek gerek: Ev temelli işler, sürekli iş arıyor olman anlamına gelir. yargılama ve yargılatma. A – B = C Başarılı bir biçimde kendi işini kurmanın yolu şudur: Yeni bir maceraya soyunmadan önce bu meselenin her detayını öğrenmek.

26 Bu meselenin üzerinde biraz duralım. Yapacağın araştırma iki adımdan oluşuyor: 1. Bu tarz bir işletmenin yürümesi için ne tür becerilerin gerektiğini öğreneceksin. Bu da “A – B = C”nin ne anlama geldiğini öğrenmen demektir. 2. Daha sonra internette bakınacak veya bazı kitaplar okuyacaksın. Adım # 1: “A – B = C”nin Ne Anlama Geldiğini Öğren Son kırk yıl içinde birçok insanın benzer bir iş kuran biriyle konuşmaksızın bu işe kalkışması beni çok şaşırttı. İşte sana üzerinde kafa yorduğun muhtemel bir işi nasıl araştıracağına dair bilgiler: 1. Önce, elinden geldiğince detaylı bir biçimde tam olarak ne tür bir iş kurmayı düşündüğünü yaz. Metin yazarı mı olmak istiyorsun, danışmanlık mı yapmak istiyorsun, dijital sanatlarla mı uğraşmak istiyorsun, söz yazarı mı olmak istiyorsun, fotoğrafçılık mı yapmak istiyorsun, çizerlik mi yapmak istiyorsun, iç tasarımla mı uğraşmak istiyorsun, aşçılık mı öğrenmek istiyorsun, ihracatla mı uğraşmak istiyorsun, terapist mi olmak istiyorsun, tesisatçı mı olmak istiyorsun, sabun mu üretmek istiyorsun, bisiklet tamircisi mi olmak istiyorsun, kostüm tasarımcısı mı olmak istiyorsun, yani ne olmak istiyorsun? 2. İnternetten, firma rehberlerinden veya Ticaret Odası’ndan faydalanarak kurmayı düşündüğün işin aynısı veya benzerini yapan işyerlerini sapta, fakat buraların senden 80 ila 120 km. uzakta olmasına dikkat et. Daha sonra bu işyerlerinin sahipleri veya kurucularıyla görüş. 3. Kendine ait, onlarınkine benzer bir iş kurmak için olanakları araştırdığını, ancak bunu onlardan 120 kilometre uzakta bir yerde yapacağını söyle. Kendi işlerini kurarken karşılaştıkları engelleri ve gizli tehlikeleri seninle paylaşmakta bir sakınca görüp görmediklerini sor. Genelde bu bilgileri paylaşırlar. Elbette bunları açık yüreklilikle paylaşmayacak tiplerle karşılaşman söz konusu olsa da genelde işlerini seven insanlar, başkalarına kendi işlerini kurmalarında yardımcı olmayı da sever. Eğer sana bu bilgileri vermezlerse, nazikçe sana zaman ayırdıkları için teşekkür et ve oradan ayrıl, listende bulunan diğer kişilerle işine devam et. Sana yardım etmekte ve kendi hikâyelerini anlatmakta sakınca görmeyen üç kişiyi bulunca hepsinin ortak fikir belirttiği bilgi ve becerilerin listesini çıkar. Bu listeye bir ad ver. Adı “A” olsun. 4. Eve geri döndüğünde, 11. Bölümde bulunan Çiçek Ödevi’ndeki egzersizlerden edindiğin bilgilerden hareketle kendi beceri ve bilgilerinin bir dökümünü çıkar. Buna da “B” diyelim. 5. Bunu yaptıktan sonra “A”dan “B”yi çıkart. Böylece, isim vermen gereken bir diğer liste elde etmiş olacaksın. Buna da “C” diyelim. “C” tanımı gereği sahip olmadığın, ancak—ister bizzat kurslara giderek ister bu becerilere sahip insanları işe alarak veya (bu becerilere sahip) bir arkadaşın ya da akrabandan gönüllü yardım isteyerek—sergilemek zorunda olduğun beceriler ve bilgilerden oluşan bir listedir. Neden 120 kilometre uzakta dedik? Çünkü arada biraz mesafe olması iyidir. Seninle aynı bölgede rakibin olacak işyerleriyle görüşmeye çalışıyorsun. Yakınlarında bir yerlerde olsalardı bu işe nasıl başlayacağını söylemeleri biraz zordu. Nihayetinde işlerini elinden alman için seni eğitmelerini beklemek biraz saflık olur. Ancak bir eleman, bir kadın veya bir işyeri senden 120 kilometre uzaktaysa, rakip bir web-sitesi açmayı düşünmediğin müddetçe, onu rakip olarak algılaman pek muhtemel değildir; böylece kendi tecrübelerini, bu işe nasıl giriştiklerini, pusuda bekleyen tuzakları sana söylemeleri muhtemeldir. Araştırmaların, bu işin iyi bir muhasebeyi gerekli kıldığını gösterirse ve sen muhasebecilikten hiç anlamıyorsan, derhal yarı zamanlı çalışacak bir muhasebeci tut—hiç paran yoksa bir süreliğine sana gönüllü olarak zaman ayırabilecek muhasebeci bir arkadaşınla konuş. Bu araştırmayı titiz bir şekilde yapmak, riskleri tartmak, giderleri hesaplamak, etrafındakilerin tavsiyelerine kulak vermek sana kalmış. Tüm bunları yerine getirdikten sonra eğer hâlâ bu işi yapmak istiyorsan, iyi niyetli ancak karamsar arkadaşların ne derse desin, devam et ve dene.

27 SONUÇ Rüyalarının İş Yeterl Gelmedğnde; Daha Anlamlı Br Görev Arayışı Rüyalarının işini aramak, daha fazla mutluluk aramaktır. Pek çoğumuz bu arayışa gireriz çünkü daha mutlu olmak isteriz. İşte ve tüm yaşamımızda daha mutlu olmak isteriz. Ancak kimilerimiz hep daha fazlasını ister. Ruhumuzda derin bir huzur isteriz. Diğerleri buna inanmayabilir ama biz inanırız. Ve inancımızın da rüyalarımızın bir parçası olmasını isteriz. Bu nedenle, iş mutluluğu ruh mutluluğu olmadıkça, hayatımız için bir görev ve anlam yaratmadıkça işe yaramaz. Richard N. Bolles: Çok satan kitapların yazarıdır. Paraşüt kitabı The New York Times’ın çok satanlar listesinde 288 hafta yer almıştır. Paraşüt, 2011, Optimist Yayınları.   Kaynak: https://akademim.com/portal/documents/3401/Parasut.pdf  

İlginizi Çekebilir

Heineken'den Sıradışı Mülakat

Your browser does not support the video tag. Kaynak: https://www.

Devamını Oku

İş Görüşmesinde Nasıl Giyinilir

İş görüşmesine giderken,bugün işe başlıyormuşsunuz gibi giyinmeniz gerekir. Aşağıda iş görüşmesinde nasıl giyinilmesi gerektiği hakkında ipuçları bulacaksınız:

Devamını Oku

Görüşmeye Başlamak için En Uygun Sorular

Hangi beş sıfat sizi en iyi şekilde tanımlamaktadır? Bu pozisyon için neden sizi düşünmeliyim?

Devamını Oku